30 Ocak 2019 Çarşamba

Orhan Duru’nun Yazınsal Kimliği Üzerine Arı Bir Bakış Denemesi


 (Orhan Duru’nun yazınsal kimliği üzerine arı bir bakış denemesi)

1950’li yıllarda, tıpkı o tarihten yirmi-otuz yıl öncesinde olduğu gibi Türk Edebiyatı, dolayısı ile Türk Şiiri oldukça hızlı bir biçimde ivme kazanmış, değirmi yönlerini birer ikişer köşeleştirmeye, keskinleştirmeye başlamıştı. İlkin ortaya çıkışından itibaren edebiyat dünyamızı tabiri caizse ikiye bölen Birinci Yeni (Garip), sonrasında ona tepki-karşıtlık mahiyetinde doğan İkinci Yeni ve de son kulvardan İkinci Yeni ile at başı giden bir diğeri, Maviciler… Böylesi coşkun değişimler söz konusu iken tabi ki yeniliğe ve yücelmeye kapalı, çıkarcı olmakla birlikte nedense kendi bildiğini okuyan, dar kalıp edebiyat anlayışları da yok değildi. Her ne olursa olsun günümüzün Türk Edebiyatı’na baktığımızda bu tür oluşumların doğmasındaki haklı öngörü sebebiyle her geçen yılda zenginliğine zenginlik kattığını rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. 

Hal böyleyken 1950 kuşağı edebiyatçılarından bazıları edebi başarı göstermiş, özgün bir alan yaratmışlardır. Sözü geçen edebiyatçılardan biri de Orhan Duru’dur. Duru, Maviciler’e dâhil diğer yazarlardan bir özelliği ile ayrılmaktadır. Maviciler şiirde şairaneliği benimsemişlerdir. Şairanelik daha çok sosyalist gerçekçilik esasında düşünülmüş, bunun başını da derginin 17. Sayısında dâhil olan Attila İlhan çekmiştir. Her ne kadar bu görüşü uzun bir süre savunamamış olsa da… Orhan Duru da benimser ancak bir farkla, bahsi geçen sosyalist gerçekçilik düşüncesinin yanına kendi görüşünü de ekler. Duru, toplumcu gerçekçi olmasının yanında aslında gerçeküstücü bir yazar-şairdir. Duru’nun bu ikinci görüşünü hemen her öyküsünde görmemiz mümkündür. Hatta bu bağlamda söyleyecek çok şeyi vardır. Pazar Postası yazılarından birinde şöyle der Duru: “Günümüzdeki gerçekçi yazarları ele alırsak(...) Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Tarık Dursun K. gibi yazarların gerçekçilikleri doğrusu artık bize biraz eski, biraz Osmanlı gelmektedir.(...) Yani onlar yazılarına kişinin tinsel davranışlarını soksalar gerçekçi olmaktan çıkacaklar mı?”1

Duru kalemi sivri bir yazardır, hiciv denemeleri yapar, dolayısıyla üstte atıfta bulunduğu yazarlara bir de şöyle seslenir: “Bu yazarların kişileri keskin bir bıçakla yontulmuş gibidir. Ekonomik ve toplumsal kuvvetlerin ittiği yöne gider. Hiçbir karşı koyma davranışı yapamaz. İnsanca bir düşkünlük, insanca bir ihtiras, insanca bir karşı koyma yoktur bu kişilerde. Kahramanları, insanları bu biçim veren yazarlara batılı diyemezsiniz herhalde.”2

Duru, söylemleri sebebiyle kendi çapında bir dönem sükse yapmış olsa da aslında Attila İlhan’ın iskeletini ördüğü grubun dışına çıkmamıştır. Çünkü Attila İlhan’a olan sempatisi, görüşlerinin birleşmiş olduğunun görünmesi Duru’ya edebi anlamda bir aidiyet duygusu vermiştir. Öyle ki, yazılarının çoğunda Maviciler’e bağlılığını dile getirmiştir. Diğer taraftan Orhan Duru edebiyatına baktığımızda tek başına ve köşeli bir ruh hali olduğunu görüyoruz. Onun edebi algısı diğerlerinden farklı ve acımasız bir sabitlikle örülüydü çünkü. İlkin gelenekselciydi… Karamsardı, yılgındı, sabit fikirliydi de biraz. Belki bu sebepten kendine bir çıkış yolu bulmaya çalışarak bilimkurgu türünde eserler vermeyi seçmiş olabilir.



Duru’nun Türk Edebiyatı’nın kendi kuşağından yola çıkarak değerlendirmesi ciddi manada karamsar ve gelenekselci bir bakış açısını taşımaktadır. Mesela; “Bugünün yazarı karşı koymaktadır bütün haksızlıklara ve sahteciliklere, bugünün yazarı kızgındır, küskündür(...) İkinci Dünya Savaşı’na gelinceye kadar, belki ondan bir süreye kadar ülkemizde ciddi, ağırbaşlı bir edebiyat vardı. Bu edebiyat, halk önünde okurlar önünde sorumluluğunu biliyor, yani okurlarını ürkütmemek için elinden geldiği kadar geleneklere bağlı yapıtlar ortaya koyuyordu. Gerçekten belki o zamanların edebiyatı özlemle anacağımız bir edebiyattı.”3 şeklindeki söylemi bizlere Duru hakkında derinlikli bir araştırma yapabilmemiz adına olanak sağlıyor. Bütün bunları tek potada eritirsek Duru’nun insancıl yönünde ayrıksı yönler, çelişik durumlar olduğu sonucuna varıyoruz. Neden böyleydi Duru, bilinmez ama içinde bulunduğu dönem ve oluşum sebebiyle 1950 kuşağının adından söz ettiren yazar-şairlerinden biriydi.

Orhan Duru’nun gerçeküstücü olmasındaki en büyük etmenlerden biriydi “Tek Gerçeklik” olgusu. Yani kuşağının önde gelen yazarlarının çoğu bu olguya karşı çıkıyorlardı. Duru’da karşı çıkmış olacak ki, ancak diğer yazarlardan bir farkla, kendisini bir anda gerçeküstücülüğün sınırsız bahçesinde buluvermiştir. Öyle ki kendi dilini yaratırken öykünün öz dil kalıplarını yıkarak, devrik cümleler kurarak bir nevi kendi bilinçaltı evrenini yaratmıştır. Hatta Gökhan Reyhanoğulları’nın görüşü bu durumu destekler niteliktedir. “Sürrealizme göre insanı bu çerçevede ele almak, onu insani vasıflarından uzaklaştırmak demektir. Böylesi bir insan, kendisi olmaktan uzaktadır. Bu düşünce dâhilinde Duru’nun öykülerinde insanın bilinçaltının bütün gerçekliğini görmek mümkündür”4 Duru, yarattığı karakterlerde sürekli bir tinsel dünya aramıştır. Belki kendinden yola çıkarak böyle davranmıştır…

Duru’nun toplumcu yönüne baktığımızda ayakları sımsıkı yere basan, yazınsal olanın özünde sürekli biçim ve insanın olması gerektiği, bir anlamıyla da yaratılmış karakterlerin her daim çağına tanış olması gerektiği anlayışını görüyoruz. Duru çift kişilik taşıyormuşçasına farklı bir olgu üzerine eğildiğinde taraf değiştirmesi onun ne derece hissedebilen/düşünebilen, aydın bir kişiliğinin olduğunu görüyoruz.

Duru’nun karamsar yönüne eğildiğimizde doğal olarak karşımıza 1950 kuşağı edebiyatının içinde bulunduğu ruhsal çöküş çıkıyor. Çünkü sosyo-kültürel açıdan bünyesinde derin yarıklar barındıran Türk Edebiyatı bir tür bunalım içine girmişti. Hal böyle olunca çağdaşı olan birçok yazar-şair gibi Duru’da bir dönem karamsar ruh halinden kurtulamayarak yapıtlar ortaya koymuştur. Ama Duru’nun yaşamak sevgisi bir şekilde bu kötücül havayı dağıtabilmiş, kendisini biraz da felsefe ve bilim alanında altyapısı olması sebebiyle, mizaha, bilimkurgu edebiyata yönlendirmiştir. Yani, genel plandan bakarsak Duru hiçbir zaman kendini tekrar eden bir yazar-şair olmamıştır.

Duru, Maviciler bünyesinde yer alması şair yönünü muhakkak beslemiştir ancak Duru bireysel olarak salt şairanelikten, abartıdan bilinçli bir şekilde uzak durmuştur. Özellikle neredeyse şiirlerinde romantik söylemlere hiç yer vermemiştir. Onun şiiri daha çok toplumcudur, gerçekçidir, çoksesli ve saftır. Duru’nun şiirlerinde, kendisinden önce gelen şairlerin izlerini görebiliriz. İyi gözlemlenirse, Nazım Hikmet, Tevfik Fikret, Kemalettin Kamu gibi şairlerin seslerini ve izlerini duyumsayabiliriz. Bu yönüyle Duru aslında toplumcu olmasının yanı sıra gelenekselci bir şiir anlayışına da sahiptir. Ama öyküde bunu söylememiz biraz güç çünkü Duru, yukarıda bazı bölümlerde bahsettiğimiz gibi öz dil kalıplarını olabildiğince yıkma, bir tür yapı-bozuma gitme yolunu seçmiştir.

Orhan Duru’nun şair yönüne dair

Duru şiire lise yıllarında başlar. Şiirle olan yolculuğu uzun soluklu olmamış olsa da ilk eserlerini ortaya koymakta şiirin etkisi büyüktür. Bu yıllarda Nazım Hikmet başta olmak üzere birçok önemli şairi okur, etkilenir. Dönemin bilinen dergilerinden Yeni Ufuklar’da ilk şiiri yayınlanır. Yazar ömrünün ilerleyen yıllarında büyük bir şair olacağı yönünde düşüncelere dalar ancak bir dönem gelir ve Duru ilk yazınsal karamsarlığına (belki bir tutukluk) kapılır. Ve bir daha şiire dönmeyerek yazınsal hayatını öykü üzerine yoğunlaştırır. Öyle ki yıllar sonra Hilmi Yavuz şiirlerinden birini kendisine okuduğunda kendi yazdığı yabancı gelir Duru’ya.5

Orhan Duru’nun öykücü yönüne dair

Şiiri bırakan Duru artık daha olgun bir ruh haliyle dilinin oluşması için ciddi mesailere girişmiş, ne yaptığını bilen birine dönüşmüştür. Diğer taraftan ise bilim insanı olmak için yanıp tutuşması kişiliğinin sağlamlaşması adına gerekli verileri sağlar. Kendini sürekli öğrenmeye ve yazmaya vermiştir Duru. Bu bağlamda çeşitli türlerde yazılar kaleme almaya başlar. Düzyazıdan söyleşilere, her türlü yazınsal türü dener ve sonunda öykü türünün kapısını çaldığında derin bir nefes alır çünkü artık Duru ömrünün sonuna değin yol arkadaşını bulmuştur.

İlk öyküsü 1953 yılında yayınlandığında Duru’nun heyecanı ikiye katlanmıştır. Kendini dış dünyaya mümkün mertebe kapatarak öykü türüne odaklanmayı seçer. Ancak bir taraftan da kendini geliştirmesi ve hayali olan bilim insanı olmak hususunda çalışması gerekmektedir. Bunun için 1951 yılında kaydolduğu Veterinerlik fakültesine ağırlık vermelidir. Aklına koyduğunu gerçekleştirir ve mezun olduktan sonra şark görevini yapmak üzere Urfa’ya gittiğinde ruhunu besleyen iki işi de gönül rahatlığıyla yapmaya başlar. Ancak ileriki yıllarda hayatı büyük ölçüde değişecektir.

1960 darbesi sırasında devletçe işinden olan Duru şansının yaver gitmesi sonucu Bülent Ecevit’in katkılarıyla kendini birden habercilik dünyasında bulur ve gazeteci olarak iş hayatına yeniden başlar. Üzgündür Duru ancak yeniden çalışmaya başladığı için gururludur da. Bir süre geçtikten sonra yeni mesleğini sevmiş olan Duru yıllar boyunca bu işi yapmaya karar vererek başarılı bir gazeteci olur. Ve edebiyat… Tabi ki yol arkadaşı gazetecilikle birlikte yanından ayrılmaz.










Orhan Duru’nun bilimkurgu ile ilgili olan ilişkisine dair

1970 yıllara kadar öykü, deneme ve tiyatro uyarlamalarıyla haşır neşir olan Duru bir ara kendi kalemini sorgulamak üzere içine kapanır. Yeni yollar, yeni denemeler yapmaya mecbur hisseder kendini ve yazınsal kimliğinin sınırlarını zorlamak ister. İşe ilk önce merakının olduğu bir türe yönelmesi gerektiğine inanarak başlar. Yıllardır fantazya öyküleri okuyan Duru bu alanda yazmaya karar verir. 1980’lere kadar birçok deneme yapar ve “Yoksullar Geliyor” (1982) isimli kitabını tamamen bilimkurgu öykülerinden oluşturur. Duru böylelikle yazın kariyerini çeşitlendirmeye devam eder.

Orhan Duru’nun Türk bilimkurgu edebiyatında ise yeri bir hayli büyüktür. Hugo Gernsback’in dünya edebiyatına armağan ettiği “Science Fiction” sözcüğünü Türkçeye “Bilimkurgu” olarak çeviren yazar, eskiden beri kullanılagelen “Kurgu-Bilim” sözcüğünü de ortadan kaldırmıştır. Hatta Kurgu-Bilim sözcüğünü ortaya çıkaran ve savunan Yalçın İzbul ile de tartışma içine girmiştir. TDK’nın bu sözcüğü resmileştirmesi ile birlikte de bu tartışmalar son bulmuştur.6

Peki, kendini “mecbur” hisseden Duru neden bir anda keskin bir dönemeç alarak “sadece” bilimkurgu öyküleri yazmaya karar verir? Bunu kendisine bir dostu tavsiye etmiş olabilir midir veya herhangi bir bilimkurgu eserinden etkilenip kendi yazın gücünü mü test etmek istemiştir?

1950 döneminden epey sonra bile ve 1950 döneminden önceki dönemlerde edebiyatımızda alışılmışın dışında yabancı ve yenilikçi türlere pek ilgi olmadığından bilimkurgu türü batı yazınına nazaran edebiyat dünyamızda neredeyse hiç değer görmemiştir. Elbette hakkı yenmeyecek eserler mevcuttur. Ahmet Midhat Efendi’nin (Aslında salt fantazya eseri olmasına rağmen ismi önem bakımından anılmalıdır.) Şeytankaya Tılsımı (1890), Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ı (1912), Molla Davudzade Mustafa Nâzım Erzurumi’ nin Rüyada Terakki’si (1913) ve yine önem bakımı açısından içeriğinde birkaç türü barındıran Behlül Dana’nın Şeytan Hediyesi (1927) sayabileceğimiz nadir örneklerdir. Hal böyle olunca hangi ruhani durum içerisindeyken bu türe kalem oynattığını bilmediğimiz Duru’nun fantazyaya tahmini bir yaklaşımla katışıksız hayranlık duyduğunu ileri sürebiliriz. Başka bir yönden, olası hayranlık beslediği bu benzersiz türün kendi topraklarında ciddi manada ete kemiğe bürünmesini arzu etmiş de olabilir Duru, bilinmez…


Son olarak… Orhan Duru, günümüzde salt olarak Maviciler akımıyla birlikte anılıyor olsa da günün birinde tek başına derinlemesine bir inceleme yapılması gereken en kendine has yazarlarımızdan biridir. Belki de dediğimiz günün birinde hayalini kurduğumuz şey gerçekleştiğinde yazar ve kuşağı hakkında olduğundan fazla bilgiye ulaşabiliriz.


Emre Gürkan Kanmaz



Kaynakça:

1 Orhan Duru, “Gerçeklik Üzerine”, Pazar Postası, 1956
2 Orhan Duru, “Yetenek”, Pazar Postası, 1956,
3 Orhan Duru, “Durum”, Değişim, 1961
4 Gökhan Reyhanoğulları, “Gerçeküstücülük ve Orhan Duru’nun Öykülerine Yansıması”, İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2014
5 Semiha Şentürk “Orhan Duru” Pembenar, milliyet.com.tr. 201?

6 Bahri Doğukan Şahin, Orhan Duru’dan Bilimkurgu Öykü Derlemesi: Yoksullar Geliyor, bilimkurgukulubu.com, 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her Şeye Yeniden Başlamak Mümkün Mü?

arzın merkezinden başlayarak senin merkezinden, ilk öptüğümden nefes suyundan ağaçların ayaklandığı yerden konuşurken uzayan boşluklarda...