…
(Orhan Duru’nun yazınsal kimliği üzerine arı
bir bakış denemesi)
1950’li
yıllarda, tıpkı o tarihten yirmi-otuz yıl öncesinde olduğu gibi Türk Edebiyatı,
dolayısı ile Türk Şiiri oldukça hızlı bir biçimde ivme kazanmış, değirmi
yönlerini birer ikişer köşeleştirmeye, keskinleştirmeye başlamıştı. İlkin
ortaya çıkışından itibaren edebiyat dünyamızı tabiri caizse ikiye bölen Birinci
Yeni (Garip), sonrasında ona tepki-karşıtlık mahiyetinde doğan İkinci Yeni ve
de son kulvardan İkinci Yeni ile at başı giden bir diğeri, Maviciler… Böylesi
coşkun değişimler söz konusu iken tabi ki yeniliğe ve yücelmeye kapalı, çıkarcı
olmakla birlikte nedense kendi bildiğini okuyan, dar kalıp edebiyat anlayışları
da yok değildi. Her ne olursa olsun günümüzün Türk Edebiyatı’na baktığımızda bu
tür oluşumların doğmasındaki haklı öngörü sebebiyle her geçen yılda
zenginliğine zenginlik kattığını rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.
Hal
böyleyken 1950 kuşağı edebiyatçılarından bazıları edebi başarı göstermiş, özgün
bir alan yaratmışlardır. Sözü geçen edebiyatçılardan biri de Orhan Duru’dur. Duru, Maviciler’e dâhil diğer yazarlardan bir
özelliği ile ayrılmaktadır. Maviciler şiirde şairaneliği benimsemişlerdir.
Şairanelik daha çok sosyalist gerçekçilik esasında düşünülmüş, bunun başını da
derginin 17. Sayısında dâhil olan Attila İlhan çekmiştir. Her ne kadar bu
görüşü uzun bir süre savunamamış olsa da… Orhan Duru da benimser ancak bir
farkla, bahsi geçen sosyalist gerçekçilik düşüncesinin yanına kendi görüşünü de
ekler. Duru, toplumcu gerçekçi olmasının yanında aslında gerçeküstücü bir
yazar-şairdir. Duru’nun bu ikinci görüşünü hemen her öyküsünde görmemiz
mümkündür. Hatta bu bağlamda söyleyecek çok şeyi
vardır. Pazar Postası yazılarından birinde şöyle der Duru: “Günümüzdeki
gerçekçi yazarları ele alırsak(...) Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Tarık Dursun K.
gibi yazarların gerçekçilikleri doğrusu artık bize biraz eski, biraz Osmanlı gelmektedir.(...) Yani onlar yazılarına
kişinin tinsel davranışlarını soksalar gerçekçi olmaktan çıkacaklar mı?”1
Duru
kalemi sivri bir yazardır, hiciv denemeleri yapar, dolayısıyla üstte atıfta
bulunduğu yazarlara bir de şöyle seslenir: “Bu yazarların kişileri keskin bir
bıçakla yontulmuş gibidir. Ekonomik ve toplumsal kuvvetlerin ittiği yöne gider.
Hiçbir karşı koyma davranışı yapamaz. İnsanca bir düşkünlük, insanca bir
ihtiras, insanca bir karşı koyma yoktur bu kişilerde. Kahramanları, insanları
bu biçim veren yazarlara batılı diyemezsiniz herhalde.”2
Duru,
söylemleri sebebiyle kendi çapında bir dönem sükse yapmış olsa da aslında
Attila İlhan’ın iskeletini ördüğü grubun dışına
çıkmamıştır. Çünkü Attila İlhan’a olan sempatisi, görüşlerinin birleşmiş
olduğunun görünmesi Duru’ya edebi anlamda bir aidiyet duygusu vermiştir. Öyle
ki, yazılarının çoğunda Maviciler’e bağlılığını dile getirmiştir. Diğer
taraftan Orhan Duru edebiyatına baktığımızda tek başına ve köşeli bir ruh hali
olduğunu görüyoruz. Onun edebi algısı diğerlerinden farklı ve acımasız bir
sabitlikle örülüydü çünkü. İlkin gelenekselciydi… Karamsardı, yılgındı, sabit
fikirliydi de biraz. Belki bu sebepten kendine bir çıkış yolu bulmaya çalışarak
bilimkurgu türünde eserler vermeyi seçmiş olabilir.
Duru’nun
Türk Edebiyatı’nın kendi kuşağından yola çıkarak değerlendirmesi ciddi manada
karamsar ve gelenekselci bir bakış açısını taşımaktadır. Mesela; “Bugünün
yazarı karşı koymaktadır bütün haksızlıklara ve sahteciliklere, bugünün yazarı
kızgındır, küskündür(...) İkinci Dünya Savaşı’na gelinceye kadar, belki ondan
bir süreye kadar ülkemizde ciddi, ağırbaşlı bir edebiyat vardı. Bu edebiyat,
halk önünde okurlar önünde sorumluluğunu biliyor, yani okurlarını ürkütmemek
için elinden geldiği kadar geleneklere bağlı yapıtlar ortaya koyuyordu.
Gerçekten belki o zamanların edebiyatı özlemle anacağımız bir edebiyattı.”3 şeklindeki söylemi bizlere Duru hakkında derinlikli
bir araştırma yapabilmemiz adına olanak sağlıyor. Bütün bunları tek potada
eritirsek Duru’nun insancıl yönünde ayrıksı yönler, çelişik durumlar olduğu
sonucuna varıyoruz. Neden böyleydi Duru, bilinmez ama içinde bulunduğu dönem ve
oluşum sebebiyle 1950 kuşağının adından söz ettiren yazar-şairlerinden biriydi.
Orhan
Duru’nun gerçeküstücü olmasındaki en büyük etmenlerden biriydi “Tek Gerçeklik”
olgusu. Yani kuşağının önde gelen yazarlarının çoğu bu olguya karşı
çıkıyorlardı. Duru’da karşı çıkmış olacak ki, ancak diğer yazarlardan bir
farkla, kendisini bir anda gerçeküstücülüğün sınırsız bahçesinde buluvermiştir. Öyle ki kendi dilini yaratırken öykünün öz dil
kalıplarını yıkarak, devrik cümleler kurarak bir nevi kendi bilinçaltı evrenini
yaratmıştır. Hatta Gökhan Reyhanoğulları’nın görüşü bu durumu destekler
niteliktedir. “Sürrealizme göre insanı bu çerçevede ele almak, onu insani
vasıflarından uzaklaştırmak demektir. Böylesi bir insan, kendisi olmaktan
uzaktadır. Bu düşünce dâhilinde Duru’nun öykülerinde insanın bilinçaltının
bütün gerçekliğini görmek mümkündür”4 Duru, yarattığı karakterlerde sürekli bir tinsel dünya
aramıştır. Belki kendinden yola çıkarak böyle davranmıştır…
Duru’nun
toplumcu yönüne baktığımızda ayakları sımsıkı yere basan, yazınsal olanın
özünde sürekli biçim ve insanın olması gerektiği, bir anlamıyla da yaratılmış
karakterlerin her daim çağına tanış olması gerektiği anlayışını görüyoruz. Duru
çift kişilik taşıyormuşçasına farklı bir olgu üzerine eğildiğinde taraf
değiştirmesi onun ne derece hissedebilen/düşünebilen, aydın bir kişiliğinin
olduğunu görüyoruz.
Duru’nun karamsar yönüne eğildiğimizde doğal olarak karşımıza 1950
kuşağı edebiyatının içinde bulunduğu ruhsal çöküş çıkıyor. Çünkü sosyo-kültürel
açıdan bünyesinde derin yarıklar barındıran Türk Edebiyatı bir tür bunalım
içine girmişti. Hal böyle olunca çağdaşı olan birçok yazar-şair gibi Duru’da
bir dönem karamsar ruh halinden kurtulamayarak yapıtlar ortaya koymuştur. Ama
Duru’nun yaşamak sevgisi bir şekilde bu kötücül havayı dağıtabilmiş, kendisini
biraz da felsefe ve bilim alanında altyapısı olması sebebiyle, mizaha,
bilimkurgu edebiyata yönlendirmiştir. Yani, genel plandan bakarsak Duru hiçbir
zaman kendini tekrar eden bir yazar-şair olmamıştır.
Duru, Maviciler bünyesinde yer alması şair yönünü muhakkak beslemiştir
ancak Duru bireysel olarak salt şairanelikten, abartıdan bilinçli bir şekilde
uzak durmuştur. Özellikle neredeyse şiirlerinde romantik söylemlere hiç yer
vermemiştir. Onun şiiri daha çok toplumcudur, gerçekçidir, çoksesli ve saftır.
Duru’nun şiirlerinde, kendisinden önce gelen şairlerin izlerini görebiliriz.
İyi gözlemlenirse, Nazım Hikmet, Tevfik Fikret, Kemalettin Kamu gibi şairlerin
seslerini ve izlerini duyumsayabiliriz. Bu yönüyle Duru aslında toplumcu
olmasının yanı sıra gelenekselci bir şiir anlayışına da sahiptir. Ama öyküde
bunu söylememiz biraz güç çünkü Duru, yukarıda bazı bölümlerde bahsettiğimiz
gibi öz dil kalıplarını olabildiğince yıkma, bir tür yapı-bozuma gitme yolunu
seçmiştir.
Orhan Duru’nun şair yönüne dair
Duru şiire lise yıllarında başlar. Şiirle olan yolculuğu uzun
soluklu olmamış olsa da ilk eserlerini ortaya koymakta şiirin etkisi büyüktür.
Bu yıllarda Nazım Hikmet başta olmak üzere birçok önemli şairi okur, etkilenir.
Dönemin bilinen dergilerinden Yeni Ufuklar’da ilk şiiri yayınlanır. Yazar
ömrünün ilerleyen yıllarında büyük bir şair olacağı yönünde düşüncelere dalar
ancak bir dönem gelir ve Duru ilk yazınsal karamsarlığına (belki bir tutukluk)
kapılır. Ve bir daha şiire dönmeyerek yazınsal hayatını öykü üzerine yoğunlaştırır.
Öyle ki yıllar sonra Hilmi Yavuz şiirlerinden birini kendisine okuduğunda kendi
yazdığı yabancı gelir Duru’ya.5
Orhan Duru’nun öykücü yönüne dair
Şiiri bırakan Duru artık daha olgun bir ruh haliyle dilinin
oluşması için ciddi mesailere girişmiş, ne yaptığını bilen birine dönüşmüştür.
Diğer taraftan ise bilim insanı olmak için yanıp tutuşması kişiliğinin
sağlamlaşması adına gerekli verileri sağlar. Kendini sürekli öğrenmeye ve
yazmaya vermiştir Duru. Bu bağlamda çeşitli türlerde yazılar kaleme almaya
başlar. Düzyazıdan söyleşilere, her türlü yazınsal türü dener ve sonunda öykü
türünün kapısını çaldığında derin bir nefes alır çünkü artık Duru ömrünün sonuna
değin yol arkadaşını bulmuştur.
İlk öyküsü 1953 yılında yayınlandığında Duru’nun heyecanı ikiye
katlanmıştır. Kendini dış dünyaya mümkün mertebe kapatarak öykü türüne
odaklanmayı seçer. Ancak bir taraftan da kendini geliştirmesi ve hayali olan
bilim insanı olmak hususunda çalışması gerekmektedir. Bunun için 1951 yılında
kaydolduğu Veterinerlik fakültesine ağırlık vermelidir. Aklına koyduğunu
gerçekleştirir ve mezun olduktan sonra şark görevini yapmak üzere Urfa’ya
gittiğinde ruhunu besleyen iki işi de gönül rahatlığıyla yapmaya başlar. Ancak
ileriki yıllarda hayatı büyük ölçüde değişecektir.
1960 darbesi sırasında devletçe işinden olan Duru şansının yaver
gitmesi sonucu Bülent Ecevit’in katkılarıyla kendini birden habercilik
dünyasında bulur ve gazeteci olarak iş hayatına yeniden başlar. Üzgündür Duru
ancak yeniden çalışmaya başladığı için gururludur da. Bir süre geçtikten sonra
yeni mesleğini sevmiş olan Duru yıllar boyunca bu işi yapmaya karar vererek
başarılı bir gazeteci olur. Ve edebiyat… Tabi ki yol arkadaşı gazetecilikle
birlikte yanından ayrılmaz.
Orhan Duru’nun bilimkurgu ile ilgili olan ilişkisine dair
1970 yıllara kadar öykü, deneme ve tiyatro uyarlamalarıyla haşır
neşir olan Duru bir ara kendi kalemini sorgulamak üzere içine kapanır. Yeni
yollar, yeni denemeler yapmaya mecbur hisseder kendini ve yazınsal kimliğinin
sınırlarını zorlamak ister. İşe ilk önce merakının olduğu bir türe yönelmesi
gerektiğine inanarak başlar. Yıllardır fantazya öyküleri okuyan Duru bu alanda
yazmaya karar verir. 1980’lere kadar birçok deneme yapar ve “Yoksullar Geliyor” (1982) isimli kitabını tamamen bilimkurgu
öykülerinden oluşturur. Duru böylelikle yazın kariyerini çeşitlendirmeye devam
eder.
Orhan Duru’nun Türk bilimkurgu edebiyatında ise yeri bir hayli
büyüktür. Hugo Gernsback’in dünya edebiyatına armağan ettiği “Science
Fiction” sözcüğünü Türkçeye “Bilimkurgu” olarak çeviren yazar,
eskiden beri kullanılagelen “Kurgu-Bilim” sözcüğünü de ortadan
kaldırmıştır. Hatta Kurgu-Bilim sözcüğünü ortaya çıkaran ve savunan Yalçın İzbul
ile de tartışma içine girmiştir. TDK’nın bu sözcüğü resmileştirmesi ile
birlikte de bu tartışmalar son bulmuştur.6
Peki, kendini “mecbur” hisseden Duru neden bir anda keskin bir
dönemeç alarak “sadece” bilimkurgu öyküleri yazmaya karar verir? Bunu kendisine
bir dostu tavsiye etmiş olabilir midir veya herhangi bir bilimkurgu eserinden
etkilenip kendi yazın gücünü mü test etmek istemiştir?
1950 döneminden epey sonra bile ve 1950 döneminden önceki
dönemlerde edebiyatımızda alışılmışın dışında yabancı ve yenilikçi türlere pek
ilgi olmadığından bilimkurgu türü batı yazınına nazaran edebiyat dünyamızda
neredeyse hiç değer görmemiştir. Elbette hakkı yenmeyecek eserler mevcuttur.
Ahmet Midhat Efendi’nin (Aslında salt fantazya eseri olmasına rağmen ismi önem
bakımından anılmalıdır.) Şeytankaya
Tılsımı (1890), Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ı (1912), Molla Davudzade Mustafa Nâzım Erzurumi’ nin Rüyada Terakki’si (1913) ve yine önem
bakımı açısından içeriğinde birkaç türü barındıran Behlül Dana’nın Şeytan Hediyesi (1927) sayabileceğimiz
nadir örneklerdir. Hal böyle olunca hangi ruhani durum içerisindeyken bu türe
kalem oynattığını bilmediğimiz Duru’nun fantazyaya tahmini bir yaklaşımla
katışıksız hayranlık duyduğunu ileri sürebiliriz. Başka bir yönden, olası hayranlık
beslediği bu benzersiz türün kendi topraklarında ciddi manada ete kemiğe
bürünmesini arzu etmiş de olabilir Duru, bilinmez…
…
Son olarak… Orhan Duru, günümüzde salt olarak Maviciler akımıyla
birlikte anılıyor olsa da günün birinde tek başına derinlemesine bir inceleme
yapılması gereken en kendine has yazarlarımızdan biridir. Belki de dediğimiz
günün birinde hayalini kurduğumuz şey gerçekleştiğinde yazar ve kuşağı hakkında
olduğundan fazla bilgiye ulaşabiliriz.
Emre Gürkan Kanmaz
Kaynakça:
1
Orhan Duru, “Gerçeklik Üzerine”, Pazar Postası, 1956
2
Orhan Duru, “Yetenek”, Pazar Postası, 1956,
3
Orhan Duru, “Durum”, Değişim, 1961
4
Gökhan Reyhanoğulları, “Gerçeküstücülük ve Orhan Duru’nun Öykülerine
Yansıması”, İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2014
5
Semiha Şentürk “Orhan Duru” Pembenar, milliyet.com.tr. 201?
6 Bahri Doğukan Şahin, Orhan Duru’dan Bilimkurgu Öykü Derlemesi: Yoksullar Geliyor,
bilimkurgukulubu.com, 2017