22 Kasım 2018 Perşembe

Çöl Bahçıvanı ve Şemsiye Meselesi


"Kuşlar, ayaklarıyla; insanlar dilleriyle yakalanırlar." der T. Fuller. Dile olan hakimiyet, onu hizmetine sokabilme becerisi, kelime dağarcığının yeterliliği sizi tek başına edebiyatçı yapmasa bile; okuduğunu doğru anlayan ve kendini doğru ifade eden biri yapar. Bekir Dadır'ın Hayal Yayınları etiketi ile Eylül ayı içinde çıkan Çöl Bahçıvanı isimli kitabını dil ve içerik çerçevesi içinde inceleyeceğim.

Çöl Bahçıvanı; doğum, aşk ve ölüm olarak üç bölümden oluşuyor. Şükrü Erbaş'ın Onur Bağı isimli şiiri ile başlıyor Doğum bölümü. İlk şiir olan Varoluş Bahçıvanı'na Zeyl şiiri şöyle başlıyor:

burcu oldum bütün mevsimlerin
bir parkı doldurdum boşluklarımdan




Yazının girişine T. Fuller'in dil üzerine sözünü tam da bu yüzden iliştirdim.
Kitap boyunca yer alan zorlama imgeler üzerine pek durmayacağım. Sürekli devrik cümle ile yaratılmaya çalışılan "şiirsel" dil üzerine de durmayacağım. Neredeyse tüm şiirlere sirayet etmiş anlam kopukluklarından ise hiç bahsetmeyeceğim. Dizemize dönelim:

"burcu oldum bütün mevsimlerin
bir parkı doldurdum boşluklarımdan"

Şöyle dersek doğru bir cümle kurmuş olur muyuz diye düşünelim:

"bir gardırobu doldurduğum gömleğimden." Ya da "belediye denizi doldurdu taşlardan." Bu ilk dizenin bu iki cümle ile temel bir farkı yok ne yazık ki.

Bir şeyi bir başka şeyden doldurmaz dolduran kişi. Bir başka şeyden aldığı bir başka şey ile doldurur.
Dadır, "bir parkı doldurdum boşluklarımla" deseydi bu dil konusundaki zayıflığı daha ilk dizede karşımıza çıkmayabilirdi.
Dadır Zamanın Kekeme Hali isimli şiirde şöyle bir cümle kurmuş:

"arasam da bulamam ben'i koyduğum yerlerden"

Türkçe bilmek bu tür cümleler kurarken işe yarayacaktır diye düşünüyorum. Bazı basit ve kişinin edebiyatla ilgisi olmasa bile, düşünerek bulabileceği bazı yollar vardır. Söz gelimi "Çorabımı koyduğum yerlerden bulamıyorum." demeyiz günlük hayatta. "Çorabımı koyduğum yerde bulamıyorum." deriz. "Telefonumu bulamıyorum masalardan." demeyiz de "telefonumu masada bulamıyorum." deriz. Günlük hayatta kullandığımız basit cümleler bize doğru cümle kurmak konusunda yol gösterici olabilir. Bu günlük hayatta kullandığımız söyleyişleri özellikle beliriyorum zira bu söyleme yaslanıp gard alabileceği çok kelime var Dadır'ın. Örneğin" yoktan yere " değil" yok yere" deriz. Yoktan yere, halk dilinde de çok nadir rastlanan bir söylemdir. Babam Adıma Baba Dedi şiirinin onuncu bölümünde "çocuktan bir bakır ustası" diyor Dadır. Zıtlık yaratmak adına yapılan bir hata. "Gençten bir bakır ustası" cümlesindeki "gençten" doğru bir kullanım olur. "Yaşlıca bir bakır ustası" cümlesindeki "yaşlıca yine doğrudur. Türkçede çocuktan diye bir niteleme yoktur. Çocuktan bir berber denmez söz gelimi. Çırak denir. Çocuktan işçi değildir de çocuk işçidir en basit hali ile.
Zamanın Kekeme Hali isimli şiirin devamında şöyle bir cümle göze çarpıyor:

" kefiliyim ağaçların masalına"

Yine bir dil sorunu ile karşı karşıyayız. Sanıyorum Dadır "Kefilim ağaçların masalına" demek istemiş. Ya da "Kefiliyim ağaç masallarının." Şiir okuru çoğu zaman, özellikle yoğun imgelerle örülmüş bir kitap okuyorsa bu ve benzer hataları fark etmeyebilir. Bu tür cümle hataları dikkatli okurda şöyle bir izlenim bırakabilir diye düşünüyorum: "Çalakalem yazılmış şiirler." Şairin bu hatalara düşmemesi için yapması gereken okura sunduğu şiiri evvela kendisinin okuması sanıyorum.

Çöl Bahçıvanı isimli kitabın ikinci bölümünün ismi aşk. Dile hakim olmamanın sebep olduğu bir başka hata da bu bölümde yer alan Kül Saatleri- II isimli şiirde karşımıza çıkıyor. Şöyle demiş Dadır:

"iyileştirir mi çocukluğundan
pencerene uzanan iki zeytin dalı
mezarlıktaki yalnızlığımıza"

Dadır şiirini yazdıktan sonra okumuş ve bu bariz hatayı fark etmemişse durup biraz düşünmesi gerekiyor. Seslenilen kişinin, çocukluğundan penceresine uzanan o iki zeytin dalı neyi iyileştirir mi? O iki zeytin aynı zamanda mezarlıktaki yalnızlıklarına uzanmıyor olmalı çünkü ne kadar zorlasak böyle bir anlam çıkmıyor. Eğer dize: "iyileştirir mi çocukluğundan /pencerene uzanan iki zeytin dalı /mezarlıktaki yalnızlığımızı" olsaydı iyi bir dize değil ama doğru bir cümle olabilirdi.
Başka bir şiir olan Yaratılış Destanı'nda ise bir yere oturtmakta zorlandığım bir "şey" var. Dize şu şekilde:

-gittiğinden beri -
birinci gün
bir kuş intihar etti
ermeni aynalardan
kanatlarını kesip

Ermeni aynalar üzerine uzun uzun düşündüm. Ayna ile Ermeni ikilisinin bende çağrıştırdığı ilk şey; Gürsel Korat'ın 2016 yılında YKY etiketi ile basılan Unutkan Ayna kitabı oldu. Kitapta Ermeni tehciri anlatıldığı için bir gönderme olarak mı seçilmiş diye düşündüm bu Ermeni Ayna. Daha sonra ufak bir araştırma yaptım ve sadece bazı antika süslemeli aynaların çerçevesini Ermeni ustaların yaptığını gördüm ancak onlara da Ermeni Ayna denmiyor. Herhangi bir eşyaya (eşyaların milleti olmaz) Fransız Baza, Japon Komidin ya da Türk Çekyat denildiğine şahitlik etmedim. Aklıma gelenler İngiliz Porseleni, İngiliz Anahtarı oldu ama ona da İngiliz Porselen ya da İngiliz Anahtar denmez. Çoğulu da İngiliz Porselenler ya da İngiliz Anahtarlar değil, İngiliz Porselenleri ve İngiliz Anahtarlarıdır. 
Dadır'ın dili bozmak ya da bozup yeniden kurmak gibi bir iddia taşıması zor. Bunun için önce dilin basit kurallarına hakim olması gerek. Daha evvel verdiğim örneklerden bu konuda pek mahir olmadığı anlaşılıyor.

Öpücükler Mevsimi isimli şiirde şöyle diyor Dadır:

"-başıma ödül et koynunu-"

Dadır ödülün edilmediğini, verildiğini bilmiyor sanırım. "başıma" kelimesi ile düşünürsek başa ödül edilmez, konulur. Edilen şey hediyedir en basitinden.Öpücükler Mevsimi'nden hemen sonra gelen Korkak Kedi isimli şiirde şöyle diyor Dadır:

"fotoğraflar aynam
teraslar incindiğim
duvarlar terim
ışıklar bir bir kapanan duam..."

Eğer fotoğraflar aynanız, duvarlar teriniz, ışıklar da bir bir kapanan duanız ise, terasların incinişiniz olması gerekmez mi? Yani teraslar incindiğiniz değil, İncinişiniz. Doğrusunu yazmakta fayda var.

Çöl Bahçıvanı'nın üçüncü ve son bölümünden bir parça ile bu faslı kapatayım istiyorum. Ölüm isimli bölümün içinde yer alan Karanfil Sokağı'na Zeyl isimli şiirde şöyle diyor Dadır:

gece yırtılırken telaşa
yakın bir bahardan
küstüm çiçekleriyle kadın
nehri buladı göğüsleriyle

Küstüm çiçeklerinin kadının elinde olduğunu var sayıyorum tüm iyi niyetimle ve bu iyi niyete rağmen aklıma şu soru takılıyor: elinde küstüm çiçekleri olan bu kadın nehri nereye buluyor göğüsleriyle?

TDK şöyle tanımlar Bulamak kelimesini

(-i, -e) Bir nesnenin her yanını bir şeye değdirerek üstünü onunla kaplamak, bir nesneyi başka bir maddeye batırmak: Balığı una bulamak

Nehri göğüsleriyle bulandırsa makûl bir şey söylenebilir. Ancak burada anlam oraya çıkmıyor. Olur da kitap ikinci baskıyı görürse diye bu dizeyi "nehre buladı göğüslerini" diye düzeltmesini tavsiye etmemde bir sakınca yoktur diye düşünüyorum.

VE BİRAZ İSTATİSTİK

Çöl Bahçıvanı şöyle bir seferlik göz gezdirmesi ile gördüğüm kadarıyla seksen ile doksan arasında niteleme sıfatı ile dolu. Bir niteleme en az iki kelimeden oluşuyor. Bu kelime sayısının dörde çıktığı yerler de olmuş. Bu kabataslak hesaba göre kitabın neredeyse yarısı niteleme sıfatı ile dolu. Bu bir sorun mudur değil midir diye şairin düşünmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Dikkatimi çeken bir başka şey ise kitapta tanım ya da sıralama odaklı şiirlerin çokluğu oldu. Limonlu Kahve Yanında Bir Bardak İncinme, Gassalı İşinden Eden Barış, Sesinden Varlığa Bir Yol, Kekeme Harf ve Zamana Biriken Gece isimli şiirlerden söz ediyorum. Örnek teşkil etmesi için şu bölüm yeterli olur sanıyorum:

"ne zaman yüzümle silsem bu geçmişi:

vakitsiz bir odun sobası kışı
kambur kiremit çatı
anarahmine dolan pencere önü duaları
ölümle süslenen eşik fısıldar
ayna içindeki incinmeye

Bu şekilde şiir yazmak sanırım yazanın elini kolaylaştırıyor. Bazı nitelikli olduğu düşünülen söz öbeklerinin art arda sıralanması ve ortaya çıkan şeyin şiir olması. Dadır bu yöntemi tam altı şiirde denemiş ve kitaba koymuş.

Şiir kelimelerle yazılır gibi basmakalıp bir tanım kullanmaktan imtina ederek (artık rakamlar, semboller ya da sadece harfle de yazılıyor.) kitaptaki kelimelere eğilmek istiyorum. Bu bize şairin kelime haznesi hakkında bir bilgi verirken aynı zamanda kitabın genel havası hakkında da fikir oluşturacaktır diye düşünüyorum.

Kitabın ev ile ilişkisi üzerine bazı notlar paylaşmak isterim. Ev ile ilgili kelimeleri ve yanlarına parantez içinde kaç defa kullanıldıklarını yazacağım sırasıyla ve buradan bir sonuca varmaya çalışacağım.

Ev(17), Pencere(13), Kapı(6), (Çatı(5), Duvar(3), Balkon(3) Perde(3), Yatak(2), Lamba(2), Ocak(1), Baraka(1), Teras(1), Koltuk(1), Avlu(1), Soba(1), Eşik(1)

Ev, içinde beraber yaşanılan insanlarla da değerlendirilebilir olduğundan buraya şu aile bireylerini de eklemekte fayda görüyorum: Anne(15), Baba(7), Dede(3)

Son olarak yine evin penceresinden, balkonundan ya da terasından görülebilecek başka şeyler: Gök(13), Güneş(7), Ay(2), Bulut(2), Pus(1)

Bu kelimeler ve kullanılma sayıları bende Dadır'ın şiirini dış dünyaya kapattığı, kısır bir alana hapsettiği izlenimi bıraktı. Dadır evde oturmuş, pencereden dışarı bakmış, gökyüzünü, gün doğumunu ve hava durumunu takip edip şiir yazmış. Yirmi yedi defa şiirinde geçirdiği çiçekleri koklamamış. Ağaçlara yaslanmamış. Yaprakların yeşermesine ya da sararmasına şahitlik etmemiş. Şiirler de zaten bu sokağı bilmeme ve dış dünya ile ilişkisizlik yüzünden gerçeğe epey uzak kalmış. Lirik şiir dili, özellikle Bekir Dadır gibi kimi dizelerde bazı toplumsal meselelere işaret etmeye çalışan bir şairseniz; sokaktan, kullanımda olan dilden yeterince faydalanır. Bundan faydalanılmadığı zaman gönderme yapılan politik meseleler aşk şiirlerinin yanında meze olarak kalıyor ne yazık ki.

Çöl Bahçıvanı'nda dikkatimi çeken diğer mesele ise zaman mefhumu. Dadır, sadece zaman kelimesini yirmi bir defa kullanmış. Yine kelimeleri ve adetleri vermek daha sağlıklı olacaktır diye düşünüyorum.

Zaman(21), Gece(12), Mevsim(10), Gün(7), Sabah(8), Yarın(4), Sonbahar(4), Vakit(4), Geçmiş(3), Saat(3), Güz(2), Asır(2), Kış(1), İkindi(1), Sene(1), Eylül(1), Tan(1), Çağ(1), Yıl(1)
Dadır zaman ve türevleri için yirmi dört kelimeyi toplam seksen altı defa tekrar etmiş.

Aynı kelimeler etrafında dolanan, okuyanı bir süre sonra aynı şeylere maruz kaldığı için yıpratan bir şiir çıkıyor Çöl Bahçıvanı kitabını bütün olarak düşününce.

Kitapta diğer dikkatimi çeken şey ise renklerin kullanımı oldu. Yine renk ile ilgili kelimelere ve kaç defa kullanıldıklarına bakmak faydalı olacaktır. Siyah(3), Beyaz(3), Kırmızı(3), Sarı(3), Mavi(2), Renk(2), Kızıl(1), Lacivert(1), Turuncu(1), Bordo(1)

Dadır'ın kullandığı bu renkler kitabı da renkli, şaşırtan, okurda farklı tatlar bırakan şiirler sunabilseydi keşke. Her şiirde hep aynı fırça darbesine ve renge rastlıyoruz ne yazık ki. Bu da bir süre sonra bunaltıcı bir hâl alıyor.

Son olarak Çöl Bahçıvanı'nda kadının karşılığına bakacak ve yazıyı sonlandıracağım. Şair, ağırlıklı olarak kadın erkek ilişkisi ekseninde ilerleyen şiirlerle oluşturmuş kitabı. Bu da haliyle onun karşı cinse bakış açısıyla ilgili bazı ip uçları sunuyor okura. Yine sırasıyla kadın ile ilgili kelimeler şu şekilde yer alıyor kitapta: Anne(15), Kadın(5), Rahim(4), Boyun(4), Doğum(3), Göğüs(3), Etek(2), Beden(2), Gelin(2), Bakire(2), Saç(2), Meme(1), Kasık(2), Dudak(1), Eşarp(1)

Bu kelimeleri ve tekrarlanış sayılarını gördükten sonra, daha önce toplumsal kimi sıkıntılara gönderme yapan şairin kadınlığı sadece uzuvlara ya da dayatılmış toplumsal imaja indiremesini yadırgadım açıkçası. Kadının kimlik sorununa, sistematik bir şekilde şiddete maruz kalmasına, ona yüklenen yapay sorumluluklara, kamusal alanda yaşadığı sıkıntılara, cinsel yönelimlerine yönelik çirkin tutumlara dair bir şey söylemesini beklerdim. Ancak şair kadına egemen kültürün gözleri ile bakmış. Onu ağırlıklı olarak anne imajı ile nitelemiş ve yine buna benzer dikte eden imajlarla eşitlemiş. Oysa bir şair olarak kadının rahimden, memeden, bedenden, kasıktan daha fazlası olduğunu bilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Kadına ve kadının var olma çabasına dair başka okumalar yapması bu eksikliğini giderir diye umuyorum.

Toparlamak gerekirse Çöl Bahçı
 vanı dile hakim olmayan, kelime dağarcığı kısıtlı kalmış ve hayata karışamamış bir şairin ilk kitabı olarak çıkıyor karşımıza. Kimi zorlama imgelerle yaratılmaya çalışılan mistik hava okuru yakalamasına yardımcı olmuyor şairin.

Shakespeare'in değerlendirmesi için ona şiirlerini veren şemsiye tamircisine verdiği: "siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın" tavsiyesini vermeyeceğiz elbette Dadır'a. Sadece Türkçenin kurallarına hakim olması, doğru cümle kurması, kelime hazinesini geliştirmesi ve hayata biraz daha karışıp daha özgün bir sese kavuşması ondan daha iyi şiirler okumamıza yetecektir.

Devrim Horlu

12 Mart 1988 yılında İstanbul’da doğdu. Gölgeler Çürürlen isimli şiir dosyası 2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülüne layık görüldü ve Varlık Yayınları tarafından aynı isimle kitaplaştırıldı. Boşluklara Doğru isimli şiir dosyası 2018 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülüne layık görüldü.  Şiir ve öyküleri Varlık, Lirik, Akatalpa, Şiiri Özlüyorum, Peyniraltı Edebiyat,
Güney, Adalya, Galapera Fanzin, Boşluk ve Yoz gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.

Bekir Dadır

(8 Mart 1993, Şanlıurfa - )

İlk öğrenimini doğduğu kentte yaptı. Antalya Karatay Lisesi mezunu. Akdeniz Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okuyor. Çırpınış filminin senaryosunu yazdı. Koza Düşünce Dergisi’nin şiir editörlüğünü yapıyor. Antalya'da yaşıyor. 

Şiirleri ve öyküleri Absent, Apartman, Aporia, Artistik Bellek, Başka Peron, Berfin Bahar, Caz Kedisi, Deliler Teknesi, Edebiyatist, Eliz Edebiyat, Hayal, Ihlamur, İncir Çekirdeği, Kıyı, Koza Düşünce, Kulaç Şiir, Lacivert, Mavi Yeşil, Nisyan, Nordik, Sinada, Sincan İstasyonu, Sunak, Şehir, Şiiri Özlüyorum, Temren, Tmolos Edebiyat, Uçarı, Yasakmeyve, Yaşam Sanat, Yelkensiz, Yeni E, Yordam vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. Yasakmeyve dergisinde Nilay Özer tarafından hazırlanan (Sayı: 82, Eylül-Ekim 2016) “Vaat Edilmiş Sayfalar” adlı köşede “Afrodit’in Yetimleri” ve “Kekeme Harf” adlı  şiirleri yayımlandı. Öykü ve kısa film senaryoları da yazıyor.

Ödülleri: “Afrodit’in Yetimleri” adlı şiiriyle 2016 Vahittin Bozgeyik Şiir Yarışması’nda birincilik ödülünü Asım Gönen’in “Gecenin Sağnağı” adlı şiiriyle paylaştı. İstanbul’da Mavi Eylül Radyosu’nun düzenlemiş olduğu şiir yarışmasında "Acılar Meleği" adlı şiiri birinciliğe layık görüldü. "Yüzyıllık Ağıta Üç Parça Hüzün" şiiri ile 2016 yılında Antalya Kepez Belediyesi tarafından düzenlenen Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Ödülleri kapsamında üçüncü oldu. Dil Derneği ile İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından üniversite gençliği arasında düzenlenen 2016 Dil Derneği Gürhan Uçkan Şiir Ödülü’nü kazandı. 2016 yılında Bayraklı Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Barış’ temalı şiir ödülünde “Salçalı Ekmekli Tabutlar” adlı şiiriyle mansiyon ödülünü aldı. 2016 yılında Bartın Belediyesi tarafından düzenlenen, 19. Hasan Bayrı Şiir Yarışması'nda; "Göğe Papatya Diken Terzi" isimli şiiriyle ikincilik ödülünü aldı. 2018 yılında “Çöl Bahçıvanı” adlı dosyasıyla 2018 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nü aldı.

1 yorum:

  1. Abi şunu merak ediyorum. Bu denli eleştirilen bir şiir kitabı hangi kuruldan nasıl geçiyor da Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü alabiliyor.

    YanıtlaSil

Her Şeye Yeniden Başlamak Mümkün Mü?

arzın merkezinden başlayarak senin merkezinden, ilk öptüğümden nefes suyundan ağaçların ayaklandığı yerden konuşurken uzayan boşluklarda...