“Böyle bize
ne yaptın? Sana RAB’BİN “Bilme” dediğini bildin, hayatının zahmet ve eziyetini
çoğalttın, günlerini saatlerini azalttın. Günah kapında pusuya yattı ve ağzını
açıp seni yuttu. Sonun “Yanmak” ve “Ateş” olacak. Ey kardeşim, seni nasıl
kurtarayım?”
Sevim Burak
– Yanık Saraylar
1.
Bir fıtrat mucizesi olarak bahtsız doğan
ömrüm için and olsun ki…
Önce
aşağı sallanan bir iskelette gördüm suretimi
Sonra
mor seccadelerde işmar edilen koyu bir lekeye dönüştü yüzüm sanki
Sanki
beklermiş gibi amansız bir yumrukla parçalanacak olan göğüs kafesimi
İkiye
ayrılmayı doğudan, intiharınsa leziz çekirdeğini emmeyi batıdan öğrendi…
Kimseye
Ah etmediğim için toparlandı bu ayıkların sefil meclisi
Sen
beni helak, ben seni isyan ile tehdit ettiğimden beri
Üç
dağın esrarına bırakılan tebessüm,
karşı
kıyıya oklarla taşıdığım vasiyetimin şarap kokacak ilk dizesi,
dut
yaprağına söverek fısıldadığım ilk isim,
hayat
adı verilen haysiyetsiz ve mutsuz geometri,
bu
nasıl iştir cancağızım, bu ne tuhaf ahlak felsefesi
hangi
kuşa “uç” desem önce itikadımı soruyor, sonra rezil yarasalara kurban ediyor
kendini
ben
yoruldum, bak sana ricacı oldum,
beni
alıkoy, haddimi aşmaktan koru,
ya
mağlubiyetimi ezeli kılacak bir müptezele dönüştür beni,
ya
da dövüştür artık günahım ve şakaklarımla, tedbir için taşıdığım emaneti.
Benamus
hayat!
İntiharı
bir geçmiş olsun muharebesi sanan alçaklara inat
Muştayla,
taşlarla ve kabzalarla parçalanan yüzüm için and olsun ki
Ey
ölü ete dahi titreme kabiliyeti veren
vicdan azabı!
Aldırılmış
çocuğunu alnından öptü de geldi bu kafir, hakkındır artık kemir beni.
2.
Mutsuzluğa
memleket muamelesi yaptığımdan beri
Teşebbüsten
korktum, sevmek hep utandırdı beni
El
etmek haramdır gayrı
Kolumdaki
kas, tükürdüğüm ilk erik çekirdeği,
Bana
ilk kez kardeşlik eden babamın ziyan dölü!
O
uzak rıhtıma baktığında ne gördün de,
Dönemeçler
çalıntı kahkahalarına, duldaların kezzap temaslara hasıl oldu.
Kadınlar
bana seslenirken korktu, ürktü,
Zira
felek beni bir sırtlan, belki de yaşlanmış bir örümceğe dönüştürdü
Demiri
lava dönüştüren ateş bile minnet etti,
-ki
görsen kesin şaşırırdın cancağzım-
Mecali
kalmayan bir gelin gibi nefes aldım,
Kolsuz
kalmış bir savaşçıydım,
Yanık
kokusunu nereden bildiğimi sordun, cevapladım
tiksindiğin
solucana yem olduğunda, her şeyin bittiğinde dahi rezil olduğunda,
her
dövüşü sen, her perişan ruhu yine sen bertaraf ettiğinde
göreceksin,
bir
yarayı açar gibi tekerrür eden alkolik kayıklarla boylayacaksın denizi,
aybaşında
yakaladığın her midye şehadetine zehir zemberek küfürlerle sokulacak,
tiryakisi
olduğun avcılık bile sen ağlarken kana revan olacak,
anam
anam diye dövünerek yücelttiğin ihanetleri boşver şimdi!
İşte
şuracıkta duruyor rabbin temasa müsaade ettiği beden,
Al
beni, etime haram muamelesi yapma artık,
Yazık
ki Gepetto’nun ellerine sunulan nasır ve marifetten nasip almamış parmaklarım
Kirlerimse
taşın ömrüne bereket sunuyor ve çaresizlik eğittiğim aslan gibi kükrüyor
Rabbim
fısıldayarak tehlikeli bir sır sunuyor,
Şerre
teslim olan muzip ve bahtsız kullarım, korkmayın,
İntiharı
zanaat haline getiren siz değilsiniz,
İlk
baltayı ilk kez ölüm için kullanan el üzerine yemin ederim ki
cümle
aleme vahiy edilen bir kıyametle temizlenecek insanlık.
3.
Sanki
ihtimal bile değildi sıkılan yumruğa rahatça sokulmak
Sanki
adresi ben değildim ihanet için sokağa itilen tefecilerin
Çünkü
ben bildim, çünkü ben çok kavga ettim
4.
Mahalledeydim,
dünya barışını yakalayamadım
Onur Güzeldiyar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder