13 Aralık 2018 Perşembe

Çığlıkların Daima Spam Klasörüne Düşecek


            Cinnetini erken geçirmiş İstanbul'un dingin bir öğleden sonrasında yataktan kalkıyorsun. Perde aralığından baktığın dünyada, her şey yolunda görünüyor. Bugün açılış var. İki hafta ne çabuk geçti değil mi? Çektiğin fotoğrafları internette gören bilindik bir fotoğrafçı sana mesaj atmıştı. Ne de olsa artık herkesin, ödediği internet faturasıyla açabildiği kişisel sergi alanı var. Yüklediğin artistik fotoğraflar; bol görüntülenme ve bol beğeni alıyordu almasına da, seni asıl coşkulandıran ve meranın rahatlatan rüzgarlarını tattıran o mesajı okuduğunda, sigorta-maaş manyağı ailenin aleni geri vites yapacağını düşünmüştün. Şehrin kirli sakallı – ve yaş haddinden- ünlü sanatçısı, çektiğin fotoğrafları takdir ediyor, mümkünse seninle tanışmak istiyordu. Bugün açılacak karma serginin şatafatlı özel kokteyline davetliydin.

            Telaşe mahal vermeden hazırlanıyorsun. Uzun süredir nasıl göründüğünü umursamamana rağmen bugün en sevdiğin böcekli bluzunu giyip altına lacivert dar kotunu çekiyorsun. Duru bir makyaj yaptıktan sonra birazcık da saçlarınla oynuyorsun. Sol memen biraz sızlıyor, bir iki güne kalmadan regl olacaksın.

            Şirinevler meydanı sana ilk kez bu kadar şirin görünüyor. Kozmik saçmalığa bulaşmak için daha ideal bir gün olamaz heralde diye düşünüyorsun.

            Metrobüste yine boş koltuğa toslayamıyorsun. Körükte, tutacak demiri zorlukla bulup oklava yutmuşcasına bir hazırol modundayken, ansızın aklına annen baban geliyor. Seneler önce, kasvetli bir aile toplaşmasında, ben fotoğrafçı olacağım dediğinde, dehşetle karışık korkulu yüz ifadelerini hatırlıyorsun. Onların gözünde, kayıtlı olduğun Jeoloji Mühendisliği lisansını bitirmen bütün dertleri sona erdirecekti. Hobi kelimesini çok seviyorlardı. Allem edip kallem edip o makineyi aldırmıştın, lens almak için çalışmak zorunda kalmıştın, deklanşöre basmak uğruna okulunu uzatmıştın. .
           
            Akşam tanışacağın, sanatına değer veren adamın, taşaklı bir ajansla iş yaptığını biliyorsun. Buradan para kazanma yolun da açık. Şans yüzüne öyle bir gülüyor ki saçılan tükürükler yüzüne yapışıyor.

            İstiklal'e giriyorsun. Erkencisin. Serginin açılışına daha saatler var.

            Geçen sene Nevizade'deki garson olarak çalıştığın bara gitmek aklına geliyor. Orada sana birayı indirimli fiyattan veriyorlar. Dört kat merdiven çıkmak seni yoruyor. Servis elemanları değişmiş ama barmen Sarı her zamanki yerinde duruyor. Eski günlerden muhabbet, hasbihal, şakalar derken üç birayı deviriyorsun. Bir tane daha. Hadi bunu da doldur.

            Sonra kıvırcık saçları ile Özge geliyor ve rejisör, gişede çakılmaya mahkum filminin çetrefilli finalini çekmeye başlıyor. Tehlike çanlarının asabi melodilerini işitiyorsun. Yıllar önceki ekürin Özge, tüm günahlarıyla sana katılıyor.  Yıllardır internetten bile halini hatrını sormadığın, ne bok yediği umrunda olmayan Özge'yle, beş yıl önce aynı evde yaşadığın o dönemlerdeki gibi cıvık bir samimiyet kuruyorsun. Onunla da biraz daha içiyorsun. Telefonuna bakıyorsun. Açılışa hâlâ saatler var. Bir bira daha söyledin. Artık sarhoşsun. Etrafa paraflaş kahkahalar saçıyorsun. Özge, cebinden çıkardığı hapları avucunun içinde sana uzatıyor.

            Uh-oh.

            Ne bok yiyeceksin şimdi?
            Hiç bir şey. Çünkü kafan gidik. Hap atmayalı da üç ay olmuş.

            Tereddüt etmeksizin yutuyorsun hapı. Özge'yle bardan kalkıyorsun. İki muzır genç kız, Beyoğlu'nu adeta yırtıyorsunuz. Şekerler patlıyor ve her gördüğünüz şeyin çekiciliğine büyülenmişcesine bakıyorsunuz. Led tabelalar ilk defa hoşunuza gidiyor. Lise koridorlarındaki gibi kol kola yürüyorsunuz. Kanat ve Fındık'ın üç kulfallah okunmuş ruhları bedenlerinize sirayet etmiş. Hiçbir şey umrunuzda değil, olamaz da zaten. Barındırdığınız tüm acılar kafesten çıkaran haplar için Özge'ye teşekkür ediyorsun.

            Gezi parkı çimlerindesiniz. Saatine bakıyorsun. Sergi demin açılmış. Seri adımların planlayıcısı kıyak kafalarla Cihangir'e varıyorsunuz.

            Galerinin önündeki sanatsevici kalabalığı umursamadan kapı önüne geliyorsunuz. Can sıkıcı  bir probleminiz var. Kapıya diktikleri kiralık izbandut. Bu vitaminli davarın iki aciz misyonu var; alkol tırtıklayıcılarını içeri almamak ve mühim davetlileri güvende hissettirmek... Lavuğun ansızın uzayan eli, geçmenize müsade etmiyor. Nazikçe sana diyor ki: "Hanımefendi. Davetiyenizi görebilir miyim?" Budala gibi bakıyorsun ona, davetli olduğundan bahsediyorsun. Adam yokuş yapıyor, çünkü adam mahallede büyümüş, çünkü adam cayır cayır patladığınızın farkında, çünkü adam sizin bedava şarap peşinde olduğunuzu düşünüyor. En nihayetinde seni davet eden fotoğrafçının adını veriyorsun. İzbandut içeri giriyor. Çok utanıyorsun, fazla utanıyorsun, kapı önündeki herkes sana, Uranüs olmuş gözbebeklerine, yüksek voltajlı cereyana maruz kalmış zangır zangır titreyen çenene bakıyor. O anda farkediyorsun garip göründüğünü. Özge'ye bakıyorsun ve eğer sen de aşağı yukarı öyle görünüyorsan büyük bir utanç sebebi olduğunuzu düşünüyorsun.

            Hiperaktif yarı koma halinizle, İzbandut dönmeden ayrılıyorsunuz mekan önünden. Geleceğe sıçramayı erteliyorsun. "N'olcak ki başka zaman tanışırım."

            Sıraselviler'den meydana doğru yollanırken; şans kapının maymuncuğunu denize fırlattığını çoktan unutmuşsun. Alman Hastanesini geçtiğinde, iki adım önünde, işe geç kalmış gibi koşuşturan Özge'nin omzuna dokunuyorsun. Serotonin yüklü çehresiyle sana dönüyor. Ona diyorsun ki: "Birer tane daha atalım mı?"

            Ve artık bilmem kaçıncı kez tekrarlanan yegane döngüyle baş başasın. Aldığın keyif şüphesiz kara delikler doldurur ama götürdüklerinin muhasebesini kim tutacak? Gül, sevgi ve diken üçgeni. Gülün müthiş koktuğuna şüphe yok. Dikenin battığını hissetmiyorsun. Sanki demir zırhlıymışsın gibi.

            Bilemiyorum, belki de manevi anestezi.


Volkan Yalçın

1 yorum:

  1. Hap kafasının bu kadar iyi tanımlandığını görmek çok şaşırtıcı. Resmen hissettim yani. Yaşasın Yeşilay.👊

    YanıtlaSil

Her Şeye Yeniden Başlamak Mümkün Mü?

arzın merkezinden başlayarak senin merkezinden, ilk öptüğümden nefes suyundan ağaçların ayaklandığı yerden konuşurken uzayan boşluklarda...