17 Aralık 2018 Pazartesi

Şemsiye Satıcısı Değil, Şemsiye Tamircisi

Kargalar, yemek istedikleri cevizin kabuğunu kırmak için yeterli yüksekliğe ulaştıktan sonra, onu yere atar ve nihai amaçlarına ulaşırlar. Bu basit görünen ancak zeka gerektiren olaya ne zaman şahitlik etsem; şiiri açmak, şiire ulaşmak ve onun özüne varmak için belli bir çaba göstermek gerektiğini düşünürüm. Sert kabuğun altından, lezzeti uzun süre aklımızdan çıkmayacak bir şiir de çıkabilir, ekşiyip kurtlanmış bir şiir de. Her halükârda neyin ne olup olmadığını görmek için belli bir zekaya sahip olmak ve emek harcamak gerekiyor.
Bekir Dadır'ın Çöl Bahçıvanı isimli kitabını incelerken de onun kabuğunu parçalayıp içindekine ulaşmaya çalıştım. Ağzıma yayılan tadın ekşiliğini ifade etmek için de kimi örneklere ve çıkarımlarımı renklendirmesi için kimi rakamsal verilere başvurdum.

Eleştirimde bazı yazım kurallarını işaret ettiğim için de sanıyorum şiire bakış açımla ilgili bazı yanlış anlaşılmalara sebep oldum. Dadır'ın kitabına kurallar özelinde eğilmemin ana sebebi, şiire kısıtlı bir çerçeveden bakmam değil; şiirlerde gördüğüm eksikleri farklı bir yerden işaret etmekti. Yazılan her metni yüzeysel okumalarla anlamaya çalışanlar ne yapmak istediğimi kavrayamamış olabilir. Şiir algım kurallara ve basmakalıp düşüncelere sığmayacak kadar geniştir diye düşünüyorum.

Dadır, eleştirme hak verdiği noktaların yanında yanıldığımı düşündüğü bazı yerlere ışık tutmak için bir cevap yazısı kaleme aldı. Cevap metnini kendi şiirine sahip çıkması bağlamında mutlulukla ancak eleştirdiğim noktaları manipüle etmesi hasebi ile üzüntüyle okudum.
Burada manipüle kelimesini bilinçli olarak kullandığımı da belirtmek isterim. Eğer bu cevaplar eleştirilen noktayı bağlamından koparıp, okurun algısını yanıltmak üzere yazılmadıysa, eleştirilen şeyin ne olduğunu kavrayamayan, yani okuduğunu tam manası ile anlayamayan birinin cevapları olabilir. Ben böyle olmadığını varsayarak Dadır'ın, verdiği cevaplarla eleştiriyi manipüle ettiğini kabul etmek istiyorum.

Dadır "Öncelikle bir metnin şiir olabilmesi için konuşma dilinden biraz olsun uzaklaşıp “şiirsel” dile yaklaşması gerektiğini düşünüyorum." diyor cevap kısmının başında. Yakın zamanda Shakespeare'in Romeo ve Juliet eserini tekrar okudum. Kitabın bir yerinde Romeo, unutmak istediği bir mesele üzerine şöyle diyordu: "Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek. " Umarım Dadır yakın zamanda şiire dair bu düşünce için böyle bir cümle kurar ya da birileri ona bu düşünceyi unutması konusunda yardım eder. Zira bir zamanlar dünyanın bir tepsi gibi düz olduğunu düşünenler de vardı ve onlar şu an sanıyorum sadece mizahın konusu olarak kaldılar.
Konuşma dilinden biraz olsun uzaklaşmadığı hâlde edebiyat tarihinde yerini almış o kadar çok şiir var ki buraya örnek olarak hangisini koysam diye bir süre düşündüm. Yazının başında kargalardan bahsettim örneğin. Orhan Veli'nin Kargalar şiiri okunabilir. Somut şiir üzerine yüzeysel de olsa bir okuma yapılabilir bu eskimiş düşünceden kurtulmak için. Dünya şiiri takip edilebilir. Okuma çerçevesi genişleyen her şairin aşabileceği güdük bir düşünce bu. Sadece bir örnek verecek ve bu meseleyi geçeceğim.
Alan Brownjohn, bundan yüz bir yıl evvel, yani 1917 yılında yayımlanan Pitman'ın Sağduyulu Aritmetik Kitabı adlı eserinde şöyle bir şiir yazmış.

"28 bin kişilik bir ordunun,
Yüzde 15'i öldürüldü,
Yüzde 25'i yaralandı. Dövüşmek için
Geriye kaç kişi kaldığını hesaplayınız.

(Çeviren: Kaya Genç)

Yani bir metnin şiir olabilmesi için "şiirsel" dile yaklaşması gerekmez. Konuşma diliyle ve hatta mesleki ya da bilimsel jargonla da şiir yazılabilir. Tersini savunmak; akvaryumun ötesini tahayyül edemeyen balıklarla eşdeğer kılar kişiyi.

Dadır, benim "burcu oldum bütün mevsimlerin/ bir parkı doldurdum boşluklarımdan" dizesine getirdiğim eleştiriye; sanki ben "Bir park boşluklarla doldurulmaz" diye bir eleştiri getirmişim gibi cevap vermiş. Yukarıda bahsettiğim eleştiriyi manipüle etme meselesi tam da bu noktada başlıyor.
Oysa burada hatalı gördüğüm noktayı, okuyan herkesin net bir şekilde anlaması için bazı somut örneklerle desteklemiştim. Eleştirdiğim noktanın açık olduğunu düşündüğüm için bu nokta üzerinde fazla durmayacağım.

Dadır daha sonra başka bir eleştiri için, benim: "Günlük dilde kullanılan kelimeleri de şiirde kullanmak gerek" diye belirttiğimi ancak "yoktan yere" söyleyişini eleştirdiğimi yazmış. Oysa Dadır'ın da fark ettiği üzere bu söyleyişin halkta da fazla kullanılmadığını ve yanlış olduğunu yazdım. Eğer kitabın genelinde böyle bir yol izlenseydi üzerine yazmak gerekmezdi ancak sırf günlük kullanımda az da olsa var diye yanlış bir söyleyişi kullanmak bilinçli değildir diye düşünüyorum. Örneğin toplumun küçük bir kesimi"Sigara" kelimesine "Cuvara" diyor diye bu şekilde yazmak zorunda değiliz. "Cıgara" daha yaygın olduğu için tercih edilmiş ve edilebilir örneğin. Toplumun küçük bir bölümü "Yalnız " kelimesini "Yaluğuz" olarak kullanıyor diye alıp bu şekilde koymak gerekmez şiire. Ayrıca kitabın ya da tek bir şiirin bilinçli olarak bunu tercih ettiği durumlarda bu yanlış söyleyişler de kullanılabilir. Ancak Çöl Bahçıvanı kitabında bu minvalde bir ilerleme ya da örnek yok. O bağlamda kullanımın yanlışlığına işaret ettim eleştiride. "Günlük konuşma dilini savunuyor ama bakın burada da böyle demiş." benzeri bir cevap yine eleştiriyi manipüle etme çabasından kaynaklı ne yazık ki.

Dadır "çocuktan bir bakır ustası" dizesini; somuttan soyuta geçiş yapmak sureti ile bir imge oluşturduğunu belirterek savunmuş. Bu dizede temel olarak somuttan soyuta geçişten ziyade çocuk ve usta zıtlığı ile kurulan bir "şiirsel söyleyiş" var. "Çocuktan bir bakır ustası" ya da" Çocuk bir bakır ustası" somut değildir. Somut olması için bunun mümkün olması da gerekir.  Zaten soyut olan bir şeyi, yanlış kullanımı meşru kılmak adına somuttan soyuta geçirmek için yaptım demek yine eleştirilen noktayı manipüle etmektir.

Dadır, Yaratılış Destanı isimli şiirinde yer alan "ermeni aynalar" söylemine dair söylediklerimi "Ama okurun kafasını bulandıran bir imge, sırf okurun zihninde tam olarak canlanmıyor diye o imge yok sayılabilir mi?" diyerek cevaplamaya çalışmış. Ancak eleştiride bu söylem için imge çerçevesinde bir şey söylemedim. Bir yanlışa işaret ettim sadece. Evvela, ermeni aynalar ile neyi kast ettiğini düşündüm. Ardından buradaki dil kusuruna işaret ettim. Esasında Dadır şiir dilinde bunlar mümkündür diyerek geçebileceği bu eleştiriyi, benim işaret etmediğim bir noktaya çekerek cevaplamaya çalışmış. Bir şair dilerse bir ayakkabıyı Rus, bir alet çantasını Japon, bir pantolonu Arap, bir aynayı Ermeni yapabilir. Bunu bilinçli yapmakta bir beis görmüyorum. Ancak Dadır'ın aynayı Ermeni yapmasının bilinçli bir tercih olduğunu düşünmüyorum. Sadece konuşma dilinden uzaklaşıp "şiirsel" bir dil yakalama hevesi ile yapılmış basit bir hata. Eleştiride de imgesel bir bağlam sorgulaması yapmadım. Eleştirinin başında belirttiğim gibi "Dil çerçevesi içinde" eğildim. Elbette şair konuşma dilinden uzaklaşmak adına bu tür basit yöntemlerle şiir yazmaya devam edebilir.

Eleştiride Dadır'ın, Karanfil Sokağı'na Zeyl isimli şiirinde şu dizesini ele almıştım.

gece yırtılırken telaşa
yakın bir bahardan
küstüm çiçekleriyle kadın
nehri buladı göğüsleriyle

Dadır cevabında bulamak kelimesinin diğer anlamlarını vermiş. “sokmak, batırmak, kirletmek”

Her ne kadar istatistik bölümünde kadına bakış açısında gizli kalan bir çarpıklık olduğunu ifade etmiş olsam da, kadın göğüslerini bir nehri kirletecek denli kirli göreceğini düşünemedim Dadır'ın. Bulamak kelimesinin kirletmek ile eşdeğer kılındığı cümlelerde kirletilen, kirli olduğu düşünülen her ne ise ifade edilir. "Ellerini çamura buladı" ya da "ayaklarını pisliğe buladı" cümlelerine olduğu gibi. Dadır'ın Kadın göğsünü pis olarak niteleyebileceği aklıma gelmediği için bu noktadan yaklaşmamıştım dizeye. Elbette bu durumda dil hatası demek doğru olmaz fakat bakış açısının tuhaflığına dikkat çekilebilir.

Dadır diğer bir eleştiri meselesi olan "gönderme yapılan politik meseleler aşk şiirlerinin yanında meze olarak kalıyor ne yazık ki” cümleme karşılık olarak: "Toplumsal ya da politik meseleler benim şiirim için bir meze aracı olmamıştır hiçbir zaman. Bırakın meze aracı olmasını, bu meseleler benim şiirimin odak noktasındadır." demiş cevap yazısında. Kargaya yavrusu şahin görünürmüş derler malûm. Dadır dışında bunu odak noktası olarak görecek pek az kişi çıkar diye düşünüyorum. Çöl Bahçıvanı isimli kitabın içinde yer alan şiirlerin odak noktası" aşk, yalnızlık ya da cinsellik olabilir. Ufak göndermeler mevcut ancak dediğim gibi odak noktası demek doğru olmaz. Olmak zorunda da değil elbette ancak sadece bu politik göndermeler okurda: "olmasa da olurmuş" dedirtebilecek cinsten.

Dadır, kitaptaki kadın izleğine baktığım bölüme verdiği cevapta, bana hak verdiği noktayı belirttikten sonra; aslında kadına bakış açısının benim işaret ettiğim gibi olmadığını belirtmek için bazı dizelerden örnekler vermiş. Elbette bu bölüm öznel bir bakış açısı ışığında oluşmuştur fakat kitaba yayılan dil, sürekli uzuvları ile anılan bir kadın çıkarıyor önümüze. Yukarıda bahsettiğim "kadın göğsünün kirli görülmesi" meselesi de bu fikri perçinliyor. Feminist eleştiri prensipleri ile kitaba yaklaşan bir eleştirmen benim bu tezimi destekleyebilir ya da antitez sunabilir.
Zaten eleştiride, kelime adetlerini yazdığım bölüm; kitabın geneli ile ilgili fikirlerimi ifade etmek ve yazıyı renklendirmek için kaleme alındı. Ayrıca bu kelime adeti verme durumu da benim buluşum değil. Şiir üzerine nitelikli okuma yapanlar benzer şeylerin yapıldığını görür. Benim özel olarak yaptığım ise bu kelimelerden bazı sonuçlara ulaşmaya çalışmak oldu.

Dadır cevap yazısını şöyle bitirmiş: "Son olarak: şemsiye satıcısına da bir şeyler demek istiyorum: siz hem şemsiye yapın hem de şiir için uğraşmaya devam edin, çünkü şiir de biraz bozulan bir şeyi onarmak ve yenisini yapmak değil de nedir?"
Şemsiye satıcısı değil yalnız; şemsiye tamircisi olacak. İkisi farklı şeyler.
Yazımı, yine "şiirsel dil" kullanılmadan yazılmış bir şiirle sonlandırmak istiyorum. Yüksel Pazarkaya'nın, ilk baskısı 1996 yılında Açı Yayınları, ikinci baskısı ise 2017 yılında Dünyadan Çıkış Yayınları tarafından yapılan Somut Şiir isimli kitabındaki bir şiirin son bölümü şöyle:

4

şiirşiirşiirş

şiirim bıçağımdır

Devrim Horlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her Şeye Yeniden Başlamak Mümkün Mü?

arzın merkezinden başlayarak senin merkezinden, ilk öptüğümden nefes suyundan ağaçların ayaklandığı yerden konuşurken uzayan boşluklarda...