Bu öykü, gerçek bir olayın gölgesinde şekillenmiştir. Öyküyü okumadan evvel aşağıdaki bağlantıya ulaşarak 2011 yılında yaşanan elim hadiseyi okumanız önemle rica olunur.
Bağlantıya ulaşamayanlar için öykünün sonuna haberin içeriğini ekliyoruz.
Hava kurşun gibi ağır. İpler gıcırdıyor. Bedenler yavaş
yavaş katılaşıyor. Ayaklar kıvrılıyor. Soluk alamayan ciğerler iflas ediyor.
Parmaklar acıyla açılıp kapanıyor. İfadeler çarpılıyor. Bedenler sarsılıyor.
Hava kurşun gibi ağır. Ölüm rüzgârın kanadına binmiş, bağ evini tavaf ediyor.
***
I.
Raden / Su
İçeri aldılar bizi teker teker. Otuz bir yaşında koca adamım, diğerleri
yirmilerinin başlarında ufacık çocuklar. Berbat hissediyorum. Neden ağlayamadan
giremedim kışlanın kapısından içeriye? Uzun uzun sarıldım anneme, sevgilime,
kardeşlerime. İstanbul bildiğim bir şehir; ailemle Gaziantep’ten sık sık gelip
gezdiğimiz. Askerlik yapmak içinse nasıl bir yer hiç bilmiyorum. Belki de fazla
bekledim askere gelmek için. İlk celple beraber gelecektim…
Karanlık çöktü. Yatakhanedeyim şimdi. Korkuyorum. Evden
uzakta ilk gecem. Hava soğuk. Kafam alabildiğine karışık. Yalnızca iki kişi
geçiyor aklımdan Özlem ve annem. Onların varlığı ayakta tutuyor beni.
Sevgilimin adı ilk defa burada bu kadar anlamlı geliyor. Nasıl uykuya
dalacağımı bilmiyorum ama uyumak zorundayım.
Rulin /Hava
Beni ne ayakta tutuyor diye düşünüyorum hep. Annem mi? Babam
mı? Kardeşlerim mi? Okuduğum kitaplar mı? Ne? Neden yaşıyorum? Neyi bekliyorum?
Kafamın içinde yalnızca sorular var. Bu sorulara bir cevap bulabilsem her şey
netleşecek. Sorular beynimin içinde dolaşmaktan vazgeçecek; gri hücrelerin
arasında eriyecek ama yok, olmuyor. Sorular bitmiyor. Eskiden yalnızca merak
ettiğim için yaşardım. Bir adım sonra ne olacak diye. Hep bir umut. Yarın
uyandığımda ne olacak? Yeni bir gün, yeni bir umut? "Hayat hep tekdüze devam
edemez," diyorum kendime. Muhakkak beni şaşırtacak bir şey olacak. Bir şey
olsun! İyi, kötü, doğru veya yanlış. Bir şey. Artık umut da kalmadı Rulin. Ne
yapacaksın?
Sajen / Toprak
Benim güzel çocukluğum. Benim güzel kardeşlerim. Işıltılı
geçmişim. Işıltılı geçmişime kara bir bulut gibi giren annem. Raden Abim, Rulin Ablam ve Beraris’im, benim sevimli küçük erkek kardeşim. Kuzenlerim Enar ve
Sajel. Kötü kalplı üvey annenin iki kızı, üvey ablalarım Seyla ve Berja.
Çocukluğumun kâbusları. Evdeki külkedileri bizlerdik. Neden iyilik perisi bize
hiç görünmedi? Neden o baloya hiç gidemedik?
Beraris / Ateş
Benimkisi mutlak mutluluk hali. Ağabeyim askere gittiğinden
beri evdeki tek erkek benim. Annemin tek gerçek evladı. Zaten en çok beni sevdi
hep. Diğerleri kabullenemeseler de tek gerçek aşkı bendim annemin. Kızlar hep
kıskandılar. Raden hep kıskandı ama annem en çok beni sevdi. Ben de annemi. Birçok kızla beraber oldum ama hepsi gereksiz mahlûklardı. Aptal ya da salağa yatan, akılları bacak
aralarında. Samimiyetsiz ve vıcık vıcık. Annemdeki tatlı mesafeyi hiçbirinde
göremedim. Kendilerine “siz” diye hitap ettiğimde “Ne siz’i hangi yılda kaldın
Allah aşkına sen?” diye gülenler, benim hayatta en değerli varlığım olan anneme
bile “siz” diye seslendiğimi nereden bilecekler? Sizinle aynı dünyada
yaşamıyorum. Ben böyle mutluyum. Yalnız ben ve annem.
II.
Raden / Su
Asker ocağı, peygamber ocağı. Ben anne kucağını özlüyorum.
Sabahın köründe uyanışlar. Gecenin en karanlık vaktinde, sessizliğin içinde, yalnız başına tutulan nöbetler. Medeniyetin beşiğinde kendi yarattığımız
canavarlardan mı korkuyoruz? Ne için karanlığın içinde duruyorum ben? Neden
karanlıkta elimde bir silahla bekliyorum. Çok değil, birkaç metre uzağımda şehir
tüm ışıklarıyla tutuşmuş. Özlem, dilime yapışmış. Bir dua gibi tekrarlıyorum
adını. Sonra tüm korkularım gün yüzüne çıkıyor, güneşin doğuşuyla beraber.
Kendi içimde yoğurduğum yalnızlık korkum. Ya beni terk ederse, ya yalnız
kalırsam. Ya güneş doğmazsa bir gün sonra? Ya bırakırsa? Ya?..
Rulin /Hava
Geceleri uyumayı bıraktın artık. Bu evi de bırak. Bu evrende
seni anlayan, seni anlayabilecek kimse yok Rulin. Adın gibi sen de teksin.
Geceleri uyumayı bıraktım artık Rulin. Seninle konuşmayalı çok oldu. Kahve
yapıyorum artık sabahları kendime, bahçeye çıkıyorum. Tam güneş doğmadan evvel
her şeyin koyu karanlığa gömüldüğü o vakitler gökyüzünü izliyorum. Sonra güneş
doğuyor Rulin. O devasa ateş topu, bir rahimden çıkar gibi etrafını tutuşturarak doğuyor dağların arasından. Kavruluyor acıyla
gözlerim, dakikalarca bakıyorum ona, yükselene dek. Sonunda başımı ne yana
çevirsem bembeyaz bir karanlık kalıyor. Toprağa uzanıyorum, çimlerin serinliği
yaşadığımı hissettiriyor. Karnımda bir sıcaklık hissediyorum, kasıklarıma
iniyor. Parmaklarım geceliğimin altında, bacak aramda dolaşıyor. Nefes alıp
veriyorum. Daha hızlı nefes alıp veriyorum. Düşlerimde kimse yok Rulin. Haz
dalgalar hâlinde geliyor. Sonrası derin bir yalnızlık ve fark ediş. Tekrar ve tekrar. Toprakta kasılıp kalıyorum.
Belki beni içine çeker bir gün. Belki kaybolurum derininde diye. Yorgun ve
üzgün uykuya dalıyorum.
Sajen / Toprak
Bakışları nasıl da nefret dolu. Sanki senin çocukların
değiliz Neyran Hanım. Tabii ki kahveni ayağına kadar getiririm Neyran Hanım.
Banyo için suyu ısıtırım Neyran Hanım. Senden nefret ediyorum Neyran Hanım. Bu
evin içinde kısılıp kaldım. Yaşayamıyorum ben. Oysa geçmiş ne güzeldi. Çocukluğumuzda hiç bitmeyeceğini sandığım oyunlar oynardık. Var gücümüzle kaleye koşardık. Kaleye giden, dokunulmaz
olurdu. Büyüyünce de değişen pek bir şey olmadı. Kimi zaman
hayattan, kimi zaman kendimizden, insanlardan, ebeveynlerimizden kaçtık ve
sığındık kalemize. Peki bu ev, kale mi hapishane mi? Bize büyü mü yaptın Neyran
Hanım? Beni kölen mi yaptın? Nefret ediyorum Gaziantep’ten, bu evden, senden!
Beraris / Ateş
Uyurken onu izliyorum. Benim tanrıçam. 63 yaşında ama hâlâ genç kızlardan daha güzel. Adının anlamında saklı güzelliği "akan nehir". Ona her baktığımda farklı
bir ışıltısını yakalamam bundan mı acaba? Baktığım aynı nehir ama akan su
sürekli değişiyor. Zaman ona dokunuyor ama yaşlandırmıyor, güzelleştiriyor.
Annem, kadının bendeki karşılığı. Ellerini kendisini kutsarmış gibi göğsünde
bitiştirmiş, uyuyor. Gökyüzüyle bağları var onun. Kimse olmasın diyorum dünyada,
ben sana bakayım Neyran. Göğsünde yatayım. İçine al beni tekrar, içine, içine, içine... Hiç dışarı
çıkmayayım.
III.
Raden / Su
Burayı bir defa görsen her şeyi anlayacaksın Özlem. Askerlik
ne demek kavrayacaksın. Doğuda askerlik yapmakla batıda askerlik yapmanın artık
hava sıcaklığı dışında hiçbir farkı yok. Sen yatağına istediğin gibi
uzanıp uyurken, gecenin bir yarısı, karanlığın ortasında, elimdeki tüfekle
bekleyen benim. Bilemezsin o kuzguni karanlığın içinde aklına düşecekleri. En
karanlık korkuların, en olmayacak senaryoların, en iğrenç kurguların çıkarlar
yavaş yavaş beynindeki kuyudan dışarı. Sen hâkim olamazsın düşüncelerine.
Yapışıp kalırlar ve bir gün hiç olmayacak bir zamanda dışarı çıkarlar bir
yılanın dili gibi. Benim ağzımdan çıkarlar ve sen duyarsın. Benden nefret
edersin Özlem. Beni anlayamazsın Özlem. Kafamın içini göremezsin Özlem. Kafamın
içinde senden başka hiçbir şey yok. Annem bile silinip gitti senden sonra.
Gözümü kapatsam da açsam da sen varsın yalnızca. Sen geri dönsen Özlem. Sen
benim olsan yine. Annem ölse de izin verseler keşke Özlem. Seni görsem son bir
kere.
Rulin /Hava
Elimde bir defter, defterde rakamlar, kelimeler. Bu tarihler
neler? Bu kelimeler kimin kelimeleri? Mutluluk ne kadar uzak, buradan kaç
kilometre? Mutluluk İstanbul’da mı? Annem neden hasta? Astım nedir? İnsan neden
nefes almak zorundadır? Bu evden ayrılmak şart mıdır? Bedenimizden ayrılmak zor
mudur? Ben bu dünyayı çok mu seviyorum, hiç mi? Bu arabada ne işim var benim?
Dişlerimin dudaklarımda ne işi var benim. Bu sıcak sıcak akan kanın tuzlu tadı
ne güzel. Sıcaklık ne güzel. Kollarıma batırdığım tırnaklarım ne güzel. Acıyan
canım ne güzel. Boğazımdan çıkan çığlıklar ne güzel. Annem öldü. Ne güzel!
Sajen / Toprak
İstanbul bu sefer bize ihtiyacımız olanı ver. Onun ruhunu al, bedenini ver. Nefes almak için geldi senin topraklarına. Nefesini al, cesedini
ver. Bakışları tavanda asılı kalsın. Canı çıksın boynundan, son nefesiyle bize
sonsuz huzuru ver. O içeride şimdi. Son hâlinin resmini yapıyorum ellerimdeki
küçük deftere. Canımın içi Beraris’im, defterdeki anneciğine bakıp ağlıyor. O
daha çocuk, bilmiyor. Onun ölümüyle güzelleşeceğiz, bilmiyor. Üzerimizdeki
büyüden kurtulacağız. Dünya çok güzel olacak. Kalemlerim artık daha renkli
boyayacak. Zihnimiz berraklaşacak. Sen de özgür olacaksın kardeşim. O olmayınca
hayat bizim olacak. Asansörden inmeden duymaya başladım feryatlarını. Annem
ölmüş, Beraris haykırmış, dünya varmış. Dünya bize kalmış.
Beraris / Ateş
O ölürse
yaşayamam. Yaşayamayız biz. Bir haftadır burada bu hastanedeyim. Bir haftadır
bir lokma yemek geçmedi boğazımdan. O iyileşecek. Dünya onunla güzel. O
yaşayacak. Hep yaşayacak. Benim annem, benim tanrıçam, benim hayatımın anlamı
yaşayacak. Biz öleceğiz, o yaşayacak. Biz de öleceğiz; yanına gideceğiz. O öldüyse
biz de öleceğiz. Hepimiz öleceğiz.
IIII.
Raden / Su
Bu sabah keşke hiç uyanmasaydım. Keşke gözlerimi açmasaydım.
Başçavuş “Metin ol oğlum,” demeseydi. Onu öldürdüğümü öğrenmeseydim. Annemi
öldürdüm. Bilmeseydim. Annemi öldürdüm. Öğrenmeseydim. Annemi öldürdüm. Demeseydim. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm.
Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi
öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm.
Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Annemi öldürdüm. Şimdi sıra benim.
Rulin /Hava
Şimdi ne yapacağız. Toprak onu alacak. Ben ne olacağım?
Beraris bizimle beraber gitmek istiyor. “Hep
beraber gidersek canımız yanmaz,” diyor. Çürüyorum ben. Kök salamadım hiçbir
yere. Ne anlamı var hayatın ya da ölümün? Ne anlamı var tüm bu yaşananların?
Şimdi bağ evinde yanan mumun ışığında otururken söylenen hiçbir şey umurumda
değil. Hiçbir şey beni ilgilendirmiyor. Gideceksek eğer hep beraber; gitmemiz
gerekiyorsa ceset daha fazla soğumadan, gidelim. Ölümü bekletmeyelim…
Sajen / Toprak
Nefes alamıyorum. Rüzgâr burnumdan ciğerlerime doluyor ama
nefes alamıyorum. Aptal Beraris! Aptal kardeşlerim! Aptallar! Kendilerini
öldürecekler. Onlar olmadan yaşayamam. Çok üzgünler. Rulin, doğduğu günden
beri. Beraris, annem öldüğünden beri. Raden, askerden izin alıp yanımıza
geldiğinden beri üzgün. Bizim güzel çocukluğumuz. Beraris’in dediği gibi,
çocukluğumuza gidecek miyiz öldüğümüzde? Hepimiz hayalini kurduğumuz cennette mi
yaşayacağız. Ben hep çocuk mu kalacağım. Kardeşlerimle çocukluğumun kırlarında
mı koşacağım? Beraris, bu kadar güzel konuşmasan keşke. Beraris, dudaklarından
dökülen her hece, gece kadar karanlık. Karanlığı bu kadar sevmeseydim keşke…
Beraris / Ateş
O aramızdan ayrılalı altı gün oluyor. Koskoca altı gün. Daha
fazla bekletmemeliyiz annemi. Onu çok özledik hepimiz. Çocukların seni
kucaklamak için yanına geliyor anne. İlmeği boynuma geçireceğim ve güzel
kokunla koynunda uyanacağım yine. Kollarını aç anne, çocukların geliyor. Doğum
bizi buluşturmuştu, ölüm kavuşturuyor.
***
Hava kurşun gibi ağır. İpler gıcırdıyor. Bedenler yavaş yavaş katılaşıyor. Ayaklar kıvrılıyor. Soluk alamayan ciğerler iflas ediyor. Parmaklar acıyla açılıp kapanıyor. İfadeler çarpılıyor. Bedenler sarsılıyor. Hava kurşun gibi ağır. Ölüm rüzgârın kanadına binmiş, bağ evini tavaf ediyor.
Neyran, Raden, Rulin, Sajen ve Beraris Sağocak'ın aziz hatırasına saygı, Nejdet Sağocak'ın acısına tüm kalbî duygularımla ortak olarak...
Burak Albayrak
https://www.mynet.com/boyle-bir-aciyi-hak-etmedim-110100573917
Böyle bir acıyı hak etmedim!
YAŞAM HABERLERİ | 01.06.2011 09:31 |Son Güncelleme
Kahramanmaraş'ta intihar eden 4 kardeşin babası Nejdet Sağocak ilk kez konuştu.
Eşini ve 4 evladını bir hafta içinde kaybeden K.Maraşlı Nejdet Sağocak: Anneleri ağacın gövdesiydi, çocuklar da dalları. O ölünce dallar da kurudu. Defalarca konuştum ama olmadı. Üzerimden 5 ton ağırlık geçmiş gibiyim...
Türkiye, nisan ayında Kahramanmaraş'tan gelen bir haberle sarsıldı. Annelerinin ölümünün ardından canlarına kıyan 4 kardeş; Raden (31), Rulin (30), Sajen (27) ve Beraris (26) günlerce manşetlerden inmedi. Önce 32 yıllık eşi Neyran Sağocak'ı ardından da çocuklarını bir hafta içinde kaybeden avukat Nejdet Sağocak, ilk kez SABAH'a konuştu. Evinin bahçesinden kestirdiği gülleri intihar eden çocuklarına benzeten baba Sağocak hislerini, "Her şey bir emekle meydana geliyor. Bu güller gibi. Onlar da emekle büyümüş pırıl pırıl gençlerdi. Bir ağaç düşünün. Anne gövde, bunlar kolları. Gövde kuruyunca onlar da kurudular" diye anlattı.
ANNE İSTANBUL'DA HASTALANDI Dört kardeşi intihara sürükleyen travmayı, 63 yaşındaki anne Neyran Sağocak'ın ölümü tetikledi. Kahramanmaraşlı avukat Nejdet Sağocak'ın eşi, ikisi ilk evliliğinden 6 çocuk annesi heykeltıraş ve ressam Neyran Sağocak, İstanbul'da askerlik yapan oğlu Raden'i ziyaret için İstanbul'a gitti. Fakat burada rahatsızlanınca diğer çocukları ve eşi de yanına gitti. Astım teşhisi konulan anne tüm müdahalelere rağmen 15 Nisan'da hayatını kaybetti. Annelerinin cenazesini toprağa veren kardeşler, Kahramanmaraş'a döndü. Acılarını biraz olsun dindirmek için şehrin 5 km. dışında, Dereli köyü yanındaki yazlık eve yerleşti. 21 Nisan gecesi de kendilerini asarak intihar ettiler.
'GÜLLER GİBİ EMEKLE BÜYÜTTÜK ONLARI'
35 yıllık avukat Nejdet Sağocak'ı bürosundan evine dönerken görüp konuşma talebimizi ilettik. Önce, görüşemeyeceğini ancak düşüncelerini kaleme alıp yazılı olarak verebileceğini belirtti. Kendi el yazısıyla, "Bu acıyla bitmesine rağmen tekrar dünyaya gelsem yine Neyran'la evlenirdim. Neyran çocukların her sorunuyla ilgilenen, yeri geldiğinde anne yeri geldiğinde arkadaş olabilen, üzerlerine baskı kurmadan, özgürlüklerini yaşamlarına özen göstererek bunu yapan bir anneydi" diye yazan acılı baba, daha sonra konuşmaya razı oldu. Abdülhamithan Mahallesi'ndeki 3 katlı müstakil evinde 3.5 saat boyunca SABAH'a içini döktü. Evinin bahçesinden kestirdiği kırmızı, beyaz, pembe ve sarı gülleri intihar eden çocuklarına benzeten Sağocak, "Her şey emekle meydana geliyor. Bu güller gibi. Onlar da emekle büyümüş pırıl pırıl gençlerdi" diye başladı söze.
'SİZ YAŞARSANIZ ANNENİZ DE YAŞAR'
Anneleri öldükten sonra çocuklarını karşısına alıp, uzun uzun konuştuğunu anlatan Nejdet Sağocak şunları anlattı: "Eşimin sağlığına kavuşması için çocuklarım ve ben çok çaba gösterdik. 'Ölenle ölünmez. Ölüme meydan okumak yaşamakla başarılır. Anneleri ölür, çocuklar yaşarsa annelerini ölümsüzleştirirler. Babalar ölür, çocuklar yaşayarak soyunu devam ettirirler. Siz yaşarsanız anneniz yaşar' diye konuştum. Ama olmadı." Baba Nejdet Sağocak, acısını ise şöyle özetledi: "Bir hafta içinde hem hayat arkadaşımı hem de pırıl pırıl çocuklarımı kaybettim. Bir insanın dayanacağı acı değil. Ben dayanmaya çalışıyorum. Dayanmak için mücadele ediyorum. En büyük acıyı yaşıyorum ama böyle bir cezayı hiç hak etmedim. Üzerimden 5 bin ton ağırlık geçmiş gibi kendimi yorgun hissediyorum." Avukat Nejdet Sağocak çocuklarını anlatırken de gözleri doluyor: "Hepsi kitap kurduydu. Zeki, becerikli, azimli ve kabiliyetli gençlerdi. Bir baba olarak onlar için yapılması gereken her şeyi yaptım. Tanıyan herkesin arkadaşlık yapmaktan mutlu olduğu gençlerdi. Her biri, güzel sanatlarda, moda tasarımında, briçte, hakemlikte, birden fazla sertifika alacak kadar üstün yetenekli gençlerdi." Eşi Neyran Sağocak'ı ağaca, çocuklarını ise onun dallarına benzeten baba Sağocak, "Gövde kuruyunca onlar da kurudu. Sevgi ve şefkat dahil hayata tutunabilmeleri için istedikleri her şeyi verdim. Annelerini kaybetmelerinin ardından bir şey yapacaklarını tahmin ediyordum ama bu kadarını beklemiyordum" diye konuştu.
Raden, bölüğünün en sevilen askeriydi
Aile olarak anti sosyal yaşantıları olduğu yönündeki düşüncelerin yanlış olduğunu söyleyen Sağocak bir de örnek veriyor: "En basit örnek, askerden başsağlığına gelen komutanı Raden için 'Bölüğümün en sevilen, en girişken askeriydi. Bölük içinde anket yaptık. 'Birinizi erken terhis yapsak kimin terhis olmasını istersiniz' diye sorduk. Tüm bölük Raden'i yazmıştı. Anti sosyal bir yaşantı olsa böyle mi çıkardı anketin sonucu?.."
'İsimlerde, tarikat izi aramak yanlış'
Çocuklarının isimlerinden yola çıkarak olayda tarikat izi aranmasına tepki gösteren Nejdet Sağocak, o isimlerin ve ailelerinin hikâyesini şöyle anlattı: "O isimler çok ama çok anlamlı. Anneleriyle birlikte çok düşünerek o isimleri bulup çocuklarımıza verdik. Raden 'adalet Tanrısı', Beraris 'temiz kalp', Rulin ise 'değişim' anlamlarına geliyor. Ölümün nedenini isimlerde aramak yanlış. Nedeni açık. Çocukların annelerine olan aşırı bağlılığı... Ölümsüz düşündükleri annelerini kaybetmek ve artık yaşanmayacağını düşünmenin yarattığı travma... Sağocak Ailesi Cumhuriyet'i kuran ailelerden biridir. Kurtuluş Savaşı'nda eşimin dedesi 'Maraş bize mezar olmadan düşmana Gülizar olamaz' diyen kişidir. Kayınvalidem Mevhibe Fettahoğlu da Cumhuriyet'in ilk kadın öğretmenlerinden."
Kahramanmaraş'ta Raden (31), Rulin (30), Sajen (27) ve Beraris (26) isimli dört kardeşin toplu intiharının altından, sıra dışı bir aile çıktı. Baba, şehrin köklü ailelerinden birinin, başarılı bir avukat olan oğlu Nejdet Sağocak'tı. Anne ise daha önceki evliliğinden 2 çocuğu olan heykeltıraş- ressam Neyran Sağocak. 1978'de Ankara'da evlenen ve 1980'de, Neyran Sağocak'ın ilk eşinden olan kızları Seyla (38) ve Serja (35) ile birlikte Kahramanmaraş'a yerleşen aile, dışa kapalı bir hayat yaşıyordu. Abdülhamithan Mahallesi'ndeki 3 katlı müstakil ev, yüksek duvarlarla dış dünyadan ayrılıyordu. Şehrin 5 kilometre dışındaki bağ evi de etraftan soyutlanmış, dikenli tellerle çevrilmişti. Komşuları, akrabaları dahil hiç kimseyle iletişim kurmuyorlardı. Çocukların hiçbiri evlenmemiş, eğitim dışında evden ayrılmamıştı. Yakın çevreden alınan bilgiye göre baba, işi gereği "dışarı" ile bağlantılıydı, ancak ailesi konusunda konuşmuyor, onlarla birlikte sosyal ortamlara girmiyordu. Aile bağları "şaşırtıcı" derecede güçlüydü; birbirlerinden zorunlu olmadıkça ayrılmıyorlardı. Neyran Sağocak (63) 15 gün önce İstanbul'da askerlik yapan oğlu Raden'i ziyarete gitti. Burada rahatsızlanınca diğer çocukları ve eşi de yanına geldi. Hastanedeki tedavi süreci ve tüm müdahalelere rağmen Neyran Sağocak hayatını kaybetti. Eşi ve çocuklarının katıldığı törenle, geçen cumartesi Karacaahmet Mezarlığı'nda defnedildi. 3 kardeş Kahramanmaraş'a döndü. Birliğinden izin alan Raden de onlara katıldı.
'ÖLSEK YANINA GİDER MİYİZ?'
Ancak dört kardeşin psikolojisi bozuldu. Annelerinin hatıralarından kaçmak için Dereli köyü yanındaki bağ evine yerleştiler. "Biz de ölürsek annemizin yanına gidebilir miyiz?" diye konuşmaya başladılar. Salı günü mutfaktaki tüpü açan kardeşler, toplu intihara kalkıştı. Ancak bağ evinin hizmetlisi Hayri Tepebaşı gençleri son anda kurtardı. Nejdet Sağocak, Tepebaşı'na gözetim görevi vererek evdeki kesici ve tehlikeli eşyaları attırdı. Ancak önceki gün 5'er metrelik 4 adet ip satın alan çocuklar, akşama doğru "Karnımız acıktı, bize şehirden yemek getir" diyerek görevliyi bağ evinden uzaklaştırdı. Bahçedeki araçlarının radyolarını açarak sesi en yüksek seviyeye getiren kardeşler bağ evinin 4 odasına dağıldı. Ve ipleri tavana asıp aynı anda, birbirlerini görmeyecek noktalarda yaşamlarına son verdiler. Eve dönen Tepebaşı, müziğin sesini duyunca bir terslik olduğunu anladı. Eve girdiğinde, Beraris'in cesedini girişte, Raden'in cesedini sağ taraftaki odada, Sajen'in cesedini arka odada, Rulin'in cesedini ise üst kattaki odada buldu.
'İçlerinden biri karar alır, diğerleri uyardı'
Babanın iş ortağı avukat Emine Ağaoğlu ailenin içine kapanık olduğunu, çocukların annelerine çok ama çok düşkün olduğunu belirterek, "Hatıralardan kaçmak için bağ evinde kalıyorlardı. Annelerinin ölümünü kabullenemediler. Çok zeki ve yetenekli çocuklardı. Çok radikal kararlar alabilecek, değişik karakterde çocuklardı. Sıradan insan değillerdi. Hayata bakış açıları çok farklıydı. Bu 4 kardeşin birbirleri arasındaki bağlar da çok kuvvetliydi. Biri karar aldığında diğeri tartışmaksızın buna uyardı" diye konuştu. Baba Sağocak'ın ailesinden hiç bahsetmediğini belirten Ağaoğlu, "Anneleri öldükten sonra Nejdet Bey, 'Ben iyiyim ama çocukları avutamıyoruz' serzenişinde bulunuyordu" dedi. Baba Sağocak'ın dostlarından müteahhit Mahir Güller de ailenin kapalı bir kutu olduğunun altını çizerek, "Aileyle ilgili kimse bir şey bilmez, ayrıca merak da etmezdi. Nejdet de anlatmazdı zaten. Ailesi onun için çok özeldi. Bildiğim bir şey varsa, ailesine çok ama çok düşkün bir insan olmasıydı" dedi.
'Sürekli bahçede dolaşıp, konuşuyorlardı'
Abdülhamithan Mahallesi'nin muhtarı olan ve aynı zamanda Sağocak ailesinin evlerine en yakın marketi işleten Ahmet Fındık da "Dünyaları, o evin içiydi. Kimseye bir zararları yoktu. Çok konuşkan değillerdi. 40 defa gelseler belki birinde 'Merhaba' veya 'Hoşçakal' derlerdi" diye konuştu. Bağ evinin yakınında oturan emekli memur Ünver Altınöz ise kardeşleri gören son kişi oldu. Altınöz, o gün yaşananları şöyle anlattı: "15 yıldır komşuyuz ama bugüne kadar hiç yan yana gelmedik. Çocuklar dün sabah 09.00 gibi yüksek sesle müzik dinlemeye başladı. Bir yandan da hep birlikte sağa sola hızlı adımlarla yürüyor ve konuşuyorlardı. Müzik sesinden rahatsız olmadığım için pek aldırış etmedim. Saat 19.00 sıralarında evin yanından geçtim. Yıllardır ilk kez bahçe kapılarını kilitli gördüm. Evin ışıkları yanıyordu. Ama kimse yoktu" dedi.
'MUTLAKA BİR LİDERLERİ VARDIR'
Kahramanmaraş Devlet Hastanesi Psikoloji-Psikiyatri bölümünden Uzman Dr. Erol Bozhüyük şunları söyledi: "Yaşanan acılara dayanma gücü kişiden kişiye değişir. Bağımlılık derecesinde sevilen şeyin kaybı tetikleyici olabilir. Kardeşlerden biri veya ikisinin fikri, diğer kardeşleri de aynı acı sona sürüklemiştir. Bu olayda mutlaka bir lider vardır. Onun söylemiyle benimsenmiş bir karar gibi görünüyor. Anneye olan sevgiyi ispat hareketi. İntihara karşı çıkma, sanki anneyi sevmiyor ya da az seviyor gibi algılanacağı için intihar toplu olmuştur."
YENİ KALP, ANA GEN, YENİDEN DOĞUŞ, YARATILIŞ
Topluca ölüme giden 4 kardeşin isimleri de ilginç. Akrabaları, bu isimlerin İslam öncesi Türkler'de kullanılan isimler olduğunu, Beraris'in "yeni kalp", Sajen'in "ana gen", Rulin'in "yeniden doğuş", Raden'in de "tanrıdan geliş, yaratılış" anlamına geldiğini belirtti.
Yan yana toprağa verildiler
Cenazeler Ulu Cami'de kılınan cenaze namazının ardından Şeyh Hadil Mezarlığı'nda yan yana toprağa verildi. Yüksek dozda sakinleştirici verilen baba Nejdet Sağocak cenazeye katılamadı. Vatani görevini yapan Raden'in cenazesini askerler taşıdı. Baba Sağocak'ın yakınlarına, "İstanbul'dan döndükten sonra onları eve götürmeye ikna edemedim. Bağ evinde anneleri ve kendilerine ait ne kadar fotoğraf varsa yok ettiler. Psikolog tuttum. Terapi uyguladılar. Ama başarılı olamadık. Birkaç defa intiharı düşündüklerini söylemişlerdi. Çocuklarım eğitimli, kültürlü insanlardı. Nasıl yaptılar anlamıyorum" dediği belirtildi.
HEPSİ EĞİTİMLİ
RADEN: İngiltere'de Elektrik-Elektronik Mühendisliği okudu.
RULİN: Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Muhasebe'de bir yıl öğrenim gördü. Okulu bıraktı.
SAJEN: Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğrencisi.
BERARİS: KKTC'de özel bir üniversitede Radyo-Televizyon Bölümü'nde 1 yıl öğrenim gördü. Okulu bıraktı.
RULİN: Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Muhasebe'de bir yıl öğrenim gördü. Okulu bıraktı.
SAJEN: Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğrencisi.
BERARİS: KKTC'de özel bir üniversitede Radyo-Televizyon Bölümü'nde 1 yıl öğrenim gördü. Okulu bıraktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder